Covıd 19 Hastası Kişilerin
Hastaneden Kaçmasının |
Giriş Dünyayı paylaştığımız canlılar arasında ancak mikroskopla görebileceğimiz mikroplar, bakteriler ve virüsler var. Tarihi insanlık tarihinden çok daha öncelere gittiği düşünülen mikroorganizmaların insanlığın bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarına gösterdiği etkiler tahminlerimizin çok ötesindedir. Bağışıklık sistemimiz ve günümüz tıbbının imkanları çoğu zaman bizi korusa da bahsettiğimiz mikroorganizmalar bizden daha güçlü ve dayanıklıdır. Öyle ki bazı bakteriler kendi vücudumuzda bize zarar vermiyorken, başkasından alındığında ölümcül olabilir. Günümüzün en önemli ve önlenmesi en zor durumlarından biri de bulaşıcı hastalıklardır. Pandemi; dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isimdir. Bir hastalık veya tıbbi durum sadece yaygın olması ve çok sayıda insanın ölümüne yol açması nedeniyle pandemi olarak nitelendirilemez, aynı zamanda bulaşıcı olması gereklidir. Pandemi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ilan edilir. Pandeminin toplum düzeyindeki etkisi virüsün bulaşıcılığına, hastalık oluşturma yeteneğine (virülansına), toplumdaki bireylerin bağışıklık durumuna, bireyler arası temas ve toplumlar arası ulaşım özelliklerine, risk faktörlerinin varlığına, sunulan sağlık hizmetlerine ve iklime bağlı olarak değişiklik göstermektedir. ----------------------------------------------------- https://www.turkiyeklinikleri.com/article/tr-tarihte-onemli-bulasici-hastalik-salginlari-74183.html. Enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak; enfeksiyonun toplumda yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde enfekte olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmak mümkündür. Koronavirüs hastalığı (COVID-19) yeni bir virüsten kaynaklanan bulaşıcı bir hastalıktır. Yeni ortaya çıkan virüsün insandan insana kolay bir şekilde hızlıca yayılıyor olması önemli kriterlerdir. Bir Vakanın Dava Konusu Olabilme Şartı Kanunun suç saydığı bir eylem
dolayısıyla kişinin cezalandırılabilmesi için, kural olarak eylemin
kasten işlenmiş olması gerekir. Ancak, kanunda bir eylemin taksirle
dahi işlenmesinin suç olarak tanımlanması halinde, taksirle
gerçekleştirilen eylemler de cezalandırılabilirler. Ceza hukukunda,
suç genel teorisinin önemli inceleme konularından belki de en
önemlisini kusur-kusurluluk kavramları oluşturmaktadır. Suç teorisine
göre, tipe uygun ve hukuka aykırı bir eylemin yapılmış olması failin
sorumluluğu için yeterli değildir. Failin söz konusu eylemi
gerçekleştirirken kusurlu olması da gerekir. Kusur, çağdaş ceza
hukukunun en temel kavramlarından biri olup, ceza hukukuna asıl
anlamını veren, cezai sorumluluğun temelini ve gelebildiği en önemli
noktayı oluşturan, maddi gerçeğe ulaşmak için aranması gerekli
vazgeçilmez ilkelerden birisidir. Sonuç olarak failde temel kusur
sebeplerinden kast veya taksirin olması gerekir. Enfeksiyonlar vücudumuzun her bölgesinde meydana gelebilen, bakteriler, virüsler veya parazitler tarafından oluşturulan ve bir kısmı bulaşıcı olabilen hastalıklardır. https://www.memorial.com.tr/bolumler/enfeksiyon-hastaliklari/
Kayhan, İçel, Ceza Hukukunda Temel Kusurluluk Şekli “Kast”, https://ticaret.edu.tr/uploads/Kutuphane/dergi/s12/M00188.pdf. Mahmut, Gökpınar, Ceza Hukukunun
Temeli “Kast”, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2008-79-469. http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2013-3/2013-3-11.pdf. Kast Kast TCK md. 21’de yer alır, kanunda öngörülmüş objektif suç unsurlarının somut olayda bilinmesi ve istenmesi ile oluşur. Kısacası kastın bilme ve isteme unsurlarına dayandığı kabul edilmektedir. Yani failin iradesi sonucun gerçekleşmesine yöneliktir. Bir fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi için, kişinin bunu maddi olarak gerçekleştirmesi yetmez, aynı zamanda kusurlu olarak gerçekleştirmiş olması da aranır. Dönmezer/Erman ise kastı, “öngörülen ve suç teşkil eden bir fiili gerçekleştirmeye yönelen irade” şeklinde tarif etmiş ve bu tarifte suç teşkil eden, daha doğrusu tipe uygun bulunan, fiilin düşünülmesi, öngörülmesi ve bundan başka bunu gerçekleştirmeye yönelen bir iradenin bulunması unsurlarının birlikte yer alması gerektiğini belirtmiştir. Kast doğrudan ve olası kast olmak üzere ikiye ayrılır. Doğrudan kast, failin kanunda suç olarak tanımlanan bir fiil yaptığını “bilmesi” ve bu fiili “istemesi” ile vücut bulur. Fail, suç teşkil eden fiilin gerçekleşmesine yönelik bir iradeye sahiptir (TCK m.21/1). Olası kast, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, adeta umursamadan, neticenin gerçekleşmesini göze alarak, “olursa olsun” şeklinde düşünerek fiili işlemesidir (TCK m.21/2). Olası kast halinde fail, neticenin meydana gelmesini “mümkün” ve “muhtemel” olarak öngörmesine rağmen gerçekleşmesini istememekte, tercih etmemesine rağmen, neticenin gerçekleşme ihtimalini kabullenerek fiili işlemektedir. Bu halde ise, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir. Taksir Taksir ise TCK M.22’de yer alır, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Buna göre taksir, genel olarak, istenen bir davranışın istenmeyen sonucundan sorumluluktur. Başka bir anlatımla taksir, zararlı bir neticenin meydana gelmemesi için gereğini yapmamak ----------------------------------------------------- Mahmut, Gökpınar, a.g.e. Dönmezer,S/Erman,S, Nazari ve Tatbiki
Ceza Hukuku, Genel Kısım, C.II, 8. Basım, Filiz Kitapevi,
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf Toplumda kişilere ödev ve sorumluluklar yükleyen yazılı ve yazılı olmayan davranış kuralları mevcuttur. Bu davranış kuralları, insanın eylemleriyle başkaları açısından yaratabileceği sınırsız tehlikeli veya zararlı sonuçları önlemeye ya da bu tehlikeleri sosyal yönden kabul edilebilir sınırlar içinde tutmayı hedeflemektedir. Kişilerin, bu kurallara aykırı davranmaları sonucu ortaya çıkabilecek tehlikeli sonuçların yol açacağı haksızlığa neden olmamaları bakımından, davranışlarında özenli olmaları gerekir. Davranışında özenli olmak, tedbirli, dikkatli olmak, meslek ve sanatta acemi olmamak emirlere ve nizamlara uymak demektir. Şüphesiz özensiz davranarak başkalarının çıkarlarına istemeden zarar veren bir kişi bu davranışının sonuçlarına katlanmak zorundadır. Taksirli bir davranışın cezai sorumluluk doğurabilmesi için, kanunilik ilkesinin bir gereği olarak o davranışın kanunda ayrıca bir suç sayılmış olması da gerekir. Gerçekten failin fiili bir suç tanımına uysa bile o suçun kanunda taksirli şekli öngörülmemişse, fail fiilinden sorumlu olmayacaktır. Kanun koyucu taksirli suçların faillerini cezalandırmakla onların topluma karşı dikkatli, özenli davranmalarını sağlamaya çalışmaktadır. 1- Eylem taksirle işlenebilen bir suç
olmalıdır. ----------------------------------------------------- Zafer, Hamide; Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2011, s. 235. Dönmezer/Erman, a.g.e., s.255 – 256. Cengiz, Topel, Çiftçioğlu, a.g.e. Artuk, Gökçen, Yenidünya, “Ceza Hukuku
Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2002. Taksir, basit ve bilinçli taksir olarak ikiye ayrılır. Basit taksir; failin öngörülebilir bir neticeyi “öngörmeyerek” dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle fiili işlemesidir. Basit taksir için “bilinçsiz taksir” , “adi taksir” gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Bilinçli taksir; failin “öngördüğü” neticeyi istememesine rağmen, kural ihlali yaparak veya şans, kişisel yetenek vb. etkenlere güvenerek hareket etmesi ile fiili işlemesidir. Bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemesi bilinçli taksiri, taksirden ayıran özelliktir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür (YCGK-K.2014/162). Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bilinçli taksire ilişkin 05.12.2012 tarih ve 2012/3970 Esas, 2012/26243 Karar sayılı kararında; “Sanığın, olay günü kayınbiraderine ait bahçede bulunan masada 4 kişi alkol alırken yanlarına gelerek onlara katıldığı, yanında bulunan tabancasıyla havaya iki kez atış yaptığı, beyanına göre, tabancasında her zaman iki mermi taşıdığı için emniyete almadan beline takarken silahın ateş alması üzerine sağında oturan T. Ö.ye merminin isabet ederek ölümüne neden olduğu olayda, sanığın mesleki tecrübesi, atış yaptığı ortam, olayın gelişimi bir arada değerlendiğinde, eyleminde bilinçli taksirin unsurlarının gerçekleştiği gözetilmeden, basit taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması,” şeklindeki gerekçeyle, emekli asker olan sanığın, mesleki tecrübesi gereği öngörebildiği neticeyi engelleyecek davranışta bulunmaması (silahın emniyet kilidini kapatmaması), bilinçli taksir olarak nitelenmiştir. Her somut olayda neticenin
öngörülebilir olup olmadığı, fail tarafından öngörülüp öngörülmediği
ve sonucun fail tarafından istenip istenmediği, somut olayın
özellikleri göz önünde bulundurularak irdelenmelidir. Örneğin;
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 21.05.2012 tarih ve 2011/19317 Esas,
2012/12647 Karar sayılı kararında, “Gizli buzlanmanın olduğu kaygan
yolda aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek şaranpole yuvarlanıp
takla atması sonucu D.K.nin ölümüne ve kendisinden şikayetçi olmayan
İ.S, Ö.K ve E.K.nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir derecede
yaralanmalarına neden olan sanığın eyleminde bilinçli taksirin
unsurlarının bulunmadığı” şeklindeki gerekçesiyle, failin gizli
buzlanma durumunu ----------------------------------------------------- öngörmesinin kendisinden beklenemeyeceği olayda, bilinçli taksirin unsurlarının oluşmadığı belirtilmiş iken; konuya ilişkin 01.10.2012 tarih ve 2012/1131 Esas, 2012/20315 Karar sayılı başka bir kararında, “Tecrübeli otobüs şöförü olan sanığın tipi ve fırtınalı havada, mağdurların beyanına göre daha önce polisin zincir takması için uyarısına rağmen yola devam etmesi üzerine, Kırıkkale Samsun yolu 22. Km’sinde direksiyon hakimiyetini kaybederek sağdaki şarampole devrilmesi ile meydana gelen kazada, hava ve yol koşulları, sanığın savunması ve deneyimli şöför olması, polisin zincir takması hususundaki uyarısı da gözetildiğinde, bilinçli taksirin uygulanma koşullarının oluştuğu” şeklindeki gerekçeyle, failin olayın özelliği ve kişisel tecrübesi gereği öngörebildiği neticeyi önleyecek davranışta ( zincir takmaması ) bulunmaması, bilinçli taksir olarak kabul edilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/636 E.
2015/21 K. sayılı kararında “…karşı yönden gelen trafik araçlarının
kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğu bilinciyle
aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca ya da
yayaya çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü
halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun boş olacağı
ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı istikametten gelenlerin
kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle
bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek
öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır.”
Denilmek suretiyle; istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana
gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun
davranmayan sanığın meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle
hareket ettiği kabul edilmelidir.” Yönünde karar vermiştir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bazı tedbirleri almaları ve bazı davranış kurallarına uymaları gerekmektedir. Bu kurallar birlikte yaşama zorunluluğundan kaynaklanabileceği gibi, devletin müdahalesinden de doğabilir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun ----------------------------------------------------- Onur, Yiğit, “Yargıtay Kararları Işığında Bilinçli Taksir Kavramı ve Unsurları”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155542 nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır. Toplumdaki bireyler, başkaları yönünden zararlı veya tehlikeli olabilecek belirli bir faaliyeti gerçekleştirdiği esnada, bunları bir takım tedbir kurallarına uygun şekilde yapmak yükümlülüğü altındadır. Özellikle vurgulayalım ki; kural ihlalleri nedeniyle oluşan tüm neticeler bakımından suç bilinçli taksirle işlenmiş olur. Bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Dolayısıyla Covid 19 hastası kişilerin
hastaneden kaçması da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Hasta kişi
neticeyi öngörmesine rağmen karantina veya tedavi süresine uymayarak
hastaneden kaçıp kuralı ihlal etmiştir. Bu ihlal neticesinde başka
kişilerin dolaylı yollardan hasta olmasına, ölmesine sebep olabileceği
gibi direkt dokunarak da hasta olmasına ya da ölmesine sebep olabilir.
Covid 19 testi pozitif çıkan hastaların hastaneden veya karantinadan kaçmaları ağır kusurluluk haliyle açıklanabilir. Bizde bu Yargıtay kararı ışığında diyebiliriz ki; Covid 19 test sonucu pozitif çıkan hastalar kimseye dokunmasalar bile, bilimsel olarak hastalığı taşıyıcı rol üstlendiklerinden ve başka kişilerin hastalanıp, onulmaz acılar çekip iyileşmesine veya hastalanıp ölmesine sebebiyet verdiklerinden bilinçli taksirle suçu işlemiş kabul edilmelidir. Yasa koyucunun taksirle
gerçekleştirilen bazı eylemleri suç olarak tanımlayıp, cezai yaptırıma
bağlamasının sebebi; insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle
gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarını temin etmek
olduğunu söyleyebiliriz. Covid 19 testi pozitif çıkan hastaların panik
yaşayarak hastaneden kaçtığı söylense bile, ki bu sorumluluğu ortadan
kaldırmamaktadır, yukarıda açıkladığım hususları gözönünde
bulundurarak diyebiliriz ki; kişinin fiili suç oluşturmaktadır ve
diğer kişilerin ölümüne yada hastalanmalarına sebebiyet verdiğinden
bilinçli taksir hükümleri uygulanmalıdır. Fail, neden olabileceği kötü
sonuçları öngörmekte; ancak, şansına, yaşına v.s. güvenerek öngördüğü
sonucun gerçekleşmeyeceğine inanmaktadır. Fail; fiili, kusuru olmadan
işlese dahi ortada bir haksızlık vardır ve dolaysıyla da fiili suç
olma niteliğini koruyacaktır. Fail belirli bir zararlı neticeyi
önlemeye yönelik somut bir davranış kuralını ihlal ettiğinin tamamen
bilincindedir. Dolayısıyla fail kendi davranışının zorunlu tedbir
kurallarına uymadığının farkındadır. Failin bu kurallara uymamış
olduğu ve tehlikeyi önlemek için gerekli davranış ihlalinin tespiti
suçun oluşması için yeterlidir. Failin yani kaçan hastanın başkalarını
taksirle öldürme ve yaralamaları kanunda yer almaktadır. Bilerek yani
iradesiyle hastaneden kaçmıştır, fakat sonucu istememiştir. Hastaneden
kaçması neticesinde fail diğer kişilerin ölmesine veya hastalanmasına
sebep olmuştur. Ve en önemlisi bu öngörülebilir neticeye gerekli önem
verilmeyip “ne olursa olsun” denmiştir. Tüm bunların ışığı altında hastaneden
kaçan Covid 19 hastalarının sebebiyet verdikleri hastalık ve ölümle
sonuçlanan vakalarda bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması
gerektiğini söyleyebiliriz. ----------------------------------------------------- Suat, Çalışkan, “Taksirle Öldürme Suçu”, https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf. Onur, Yiğit, “Yargıtay Kararları Işığında Bilinçli Taksir Kavramı ve Unsurları”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155542. Suat, Çalışkan, “Taksirle
Öldürme Suçu”,
https://www.hukukihaber.net/taksirle-oldurme-sucu-makale,7568.html.
|
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |