“ Bir başınıza değilsiniz,
Sizden farklı olanlar var.
Ve başka çareniz yok,
Ya birlikte yaşamayı öğreneceksiniz,
Ya da birbirinizi tüketeceksiniz. “
Sosyoloji düzenin nasıl işleyeceğini
araştırır, nesnesi toplumsal davranış ve ilişkilerdir ve bunları
açıklarken bazı kavramlara yer verir. Bu kavramlardan direniş toplumsal
hareketlere potansiyel oluştururken, var olan stratejilerin de
değiştirilebileceğini gösterir ve yapar.
Değişimi sağlayan faktörlerin başında insan, zaman ve mekan gelir ve
direniş bu faktörlere bağlıdır. Direniş içinde değişimi barındıran bir
sosyal gerçekliktir.
Ayrıca bireyin konumunu da sorgular. Bir yandan farklı olma hakkına sahip
çıkar ve bireyleri hakikaten birey yapan her şeyi vurgularken, öbür yandan
bireyi parçalayan, başkalarıyla bağlarını koparan, cemaat yaşamını bölen,
bireyi kendi üzerine kapanmaya zorlayan ve kısıtlayıcı bir biçimde kendi
kimliğine bağlayan her şeye saldıran mücadeleler direnişi oluşturur. Bu
mücadeleler tamamen “ birey “ den yana ya da “ birey “ e karşı olmayıp;
daha çok , “ bireyselleşmenin yönetilmesi “ ne karşı yürütülen
mücadelelerdir.
Direnişin temel önemini başlangıçtan farklı biri haline gelmek oluşturur.
Oyun ancak nasıl biteceği bilinmiyorsa zahmete değer. Bir toplum, bir
iktidarın, sadece tek bir iktidarın uygulandığı üniter bir gövde değildir;
bir toplum, gerçekte farklı ama yine de spesifiklerini muhafaza eden
iktidarların yan yana gelmesi, ilişkisi, koordinasyonu ve hiyerarşisidir.
Dolayısıyla iktidar bölgeleri vardır. Toplum, farklı iktidarlardan bir
takımadadır. Direniş, engellilerin direnişi bu farklı iktidar bölgelerinde
gerçekleştirilir.
Engellilik modern toplumda göz ardı edilmeyecek kadar belirginleşen ve bu
süreçte de hem kavramsallaştırılması hem de bir fenomen olarak kapsamı
sürekli olarak genişleyen dinamik bir olgu olarak karşımızdadır.
Engellilik fenomeninin dinamik yapısı modernite ile doğrudan ilintilidir.
Tarihin hiçbir döneminde toplumlar bu kadar nüfus barındırmadığı gibi
belki de hiçbir dönemde de günümüz kadar risk altında değildi. Toplumlar
bu kadar nüfus barındırdığı için, direnişler bu kadar çok olmakta ve aynı
zamanda da politik olmaktadır.
Belirli bir ereğe varmak için başvurulan araçların gösterilmesi stratejiyi
oluşturur. Stratejinin kurgusu, adı, tanımladığı alan değişik olsa bile,
bu kurgunun altında, gündelik hayatta insan topluluklarının başvurduğu
yollar, pratikler ve taktikler aslında sadece yeni zamanlara uygulanır.
Kurguda önemli olanının inanç olduğu düşünülürse, inançların değişimiyle
beraber kurgularda değişerek gündelik hayata uygulanmaktadır ve gündelik
hayatın sosyolojisi “ totality “ dir. Çünkü; var olan, mevcut tecrübeler
ile kişisel tecrübelerin birlikte incelenmesi gündelik hayatın
sosyolojisidir. Kurguya karşı, gündelik hayatta direnişler gerçekleşir.
Ağaç ve çiçekleri dışarıdan görürüz fakat toprağın altında göremediğimiz
şeyler var. Orada humus var, bir hayat var. Bu gündelik hayata benzeyen
bir şey; yukarıda olanlar aşağıyı da etkiler. Gündelik hayat içerisindeki
kurgular ele geçirilip, değiştirilebiliyor. İnsanlık tarihinde ki
değişimlerde böyle, alt yapı aynı kalmıyor. İşte engelli hareketleri de
böyle. Sağlıklı bireylerin yani güçlü olanların ve onların dillerinin
hakim olması engelli bireylerin direnişleriyle beraber değişmektedir.
Engelli bireylerin verdikleri mücadelelerle artık yeni strateji bireyin
sağlıklı veya engelli olmasına değil, birey olmasına bağlıdır.
Direnişe sebep olan isteklerin başında tanınma mücadelesi vardır. Vaktiyle
yerine getirilememiş taleplerin yorumlanmasına ve kabul ettirilmesine
ilişkin yürütülen kavgalar, yine kolektif aktörlerin yer aldığı ve
onurlarının çiğnenmesine karşı çıkıldığı, meşru haklar uğruna verilen
mücadelelerdir. Engelli hareketleri de bu meşru haklar için verilen
mücadeleyi kapsar.
Engelliler direnişlerinde başarılı oluyorlar belki ama sosyal sorunlar üç
aşağı beş yukarı aynı ve yeni biçimlerle devam ediyor. Konuyu açacak
olursam, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Koordinatörlüğünde 7
Temmuz 2005 tarihinde kısa adı ile özürlüler kanunu çıktı. Bu kanunun
gerekçesinde engelli bireylerin topluma eşit katılımının sağlanması,
bağımsız yaşam becerilerinin kazandırılması ve eğitim ve rehabilitasyon
hizmetlerinde eşit fırsatların sağlanmasının önemi belirtildi. Buna bağlı
olarak çoğu yerde özel eğitim okulları ve tedavi merkezleri açılıyor,
açılmakta fakat buralarda eğitmen eksikliği had safhada. Çünkü özel eğitim
bölümü mezunu veren sadece beş üniversitemiz mevcut.
Engelliler orjinalitelerini, farklılıklarını keşfetmeye başladılar,
değişim de buralardan gözlenebilir. Değişim, engellilerin kendi
yapabileceklerini keşfetmelerine sebep olan yapabilme muktedirliğine sahip
olduklarını fark etmeleri ve yapabileceklerini yapmaları için imkan veren
dış dinamiklerin de oluşmasıyla başlamıştır. Kişisel deneyimlerin ve güçlü
karakterlerin rolü direnişin gerçekleştirilmesi için önemlidir. Öznel
deneyim biçimleri sorusallaştırmalar yoluyla oluşturulur, geliştirilir ve
dönüştürülür.
Engelliler başarılarıyla nasıl olsa engelli başarılı olamaz yönündeki
kurguları değiştirmişler ve toplum içinde hak ettikleri saygınlığa
kavuşmuşlardır. Bu başarılı kişilere; görme engelli Anayasa hukuku doçenti
Serap Yazıcı, milletvekili Lokman Ayva ve yine görme engelli ressam Eşref
Armağan, işitme ve konuşma engelli oyuncu, yönetmen Levent Beşkardeş örnek
olarak verilebilir. Engelli bireylerin sağlıklı diğer bireyler gibi
sergiledikleri bu başarıları, kurguları değiştirirken stratejilerin ve
taktiklerinde değişmesine sebep olmuştur. Koşulların yarattığı
farklılıkları silmenin yolu doğal farklılıkları ortadan kaldırmak değil,
insanların kimliklerini onaylamasından geçer. Başarılarını göstermek için
engelliler farklılıklarını kabul etmeli ve kendilerinde ki eksiklikleri
görmekten vazgeçmelidirler.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde insandan iki eli olan, iki ayak üzerinde
dolaşan, sözle anlaşılan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
diye söz edilmesi engelli insanı tarif etmemekte dolayısıyla oluşturulan
kurgu da başarılı olamamaktadır. Hatta bu engellileri tarif etmemekle
beraber engelliler arasında bile ayrım yapmakta, bedensel ve zihinsel
engellileri hesap etmemektedir. Artık bugün, engelliler bu insan tanımının
homojenleştirici etkisine yeni taktiklerle cevap veriyorlar. Engellilere
karşı devlet, toplum ve zihniyet yapısı farklılaşmıştır. Eski teoriye göre
engelliler evde oturmalıdır zaten sağlıklı insanların da yaptıklarını
yapamazlar.
Teori, gündelik hayattaki pratiklerden ve söylemlerden etkilenerek kendini
yenileyebilir. Mesela okul genelde kafamızda sağlıklı insanların
rahatlıkla gittiği bir yer iken artık onun içinde engelli olarak biz de
yer alıyoruz. Okula da gideriz, toplum içinde farklı roller de üstleniriz.
Kendimden örnek vermek istiyorum; çok zor hatta imkansız şartlar altında
hukuk fakültesini bitirdim, avukat oldum, sağlığım için spor yapmaya devam
ettim ve şu an yüksek lisans yapıyorum. Toplum içinde farklı roller
üstlendim, yani direndim.
Bu direniş sayesinde çoğu şeyi, hatta imkansız sayılacak şeyleri başardım.
Gerçeklik algısını hikayemle değiştirdim. Kendi hikayemi yazarak
engelliliğimi yönlendirdim ve kimsenin engelliliğinin aynı olmadığını
göstererek, kendi gerçeğimi yarattım.
Burada inançların değişiminin etkisinden de söz etmek istiyorum. Ülkemizde
bundan on, on beş yıl kadar önce engellilerin okula gidebileceğine hatta
toplumda üst statüde roller üstleneceğine inanılmazken inanılanların
değişimiyle beraber engellilerin toplumdaki statüleri de değişmiştir.
Artık engelliler de her alanda varlar. Tıpkı baş örtülülerin çok değil
bundan yirmi, yirmi beş yıl evvel okumayıp, evde oturacağına dair inanç
gibi.
Bir şeye inandığımızda, aynı topluluğa üye olmuş, taraf olmuş oluyoruz.
Önemli olan bu inancı şiddetle savunmak değil, onun bir parçası olmaktır.
Örneğin ben engellilerin haklarını fazlasıyla savunmuyorum fakat hayatın
içinde sağlıklı insanların yaptığı her şeyi yaparak kendi hikayemle
inançları değiştiriyorum.
Öyle ki hikayemle sadece engellilere direniş için güç vermekle kalmıyor,
etrafımda ki sağlıklı insanlara da “ Ben yaptığıma göre sizde
yapabilirsiniz yeter ki içinizde ki kuvveti ortaya çıkarın. “ mesajını
veriyor ve hayatlarının değişmesine sebep oluyorum.
Aklıma gelen bir örnek şu: benim daha hastaneden çıkar çıkmaz,
hastalığımın üçüncü yılında hukuk fakültesini bitirmek için üstün bir
gayretle sadece sınavlar için bile olsa okula gitmem ( derslere girmeme
sağlığım müsaade etmiyordu ) ve o zorluklara rağmen ders çalışıp, başarılı
olmam beni tanıyan bütün hocalarımı ve asistanları şaşırtmış; daha hukuk
doktoru olamayanların doktor ünvanını almasına, diğerlerinin de kısa zaman
dilimi içerisinde daha da yükselmesine sebep olmuştur. Hatta benimle
konuşmak ve görüşmek, ne kadar çok zorlukla başa çıkarak mücadele ettiğimi
dinlemek onları çok rahatlattı, teşvik etti ve daha fazla çalışmalarına
neden oldu.
Modernliğin herkese teşmil edilebilecek, “ eşitlik ve aynılığa “ vurgu
yapan evrenselciliği yerine “ farklılıklarımız “ daha çok dile getirilmeye
başlandı. Bu dilde hem bir direniş var hem de farklılığın zenginlik
olduğunu söyleyen yeni bir “ öz “ arayışı söz konusu. Bu yeni öz arayışı
ve direnişler toplum içinde engelli bilincinin de oluşmasına sebep oldu.
Sağlıklı ve engelli insanların aralarındaki çatışmaların ötesinde temel
değerler üzerinde anlaşmaları önemlidir. Bu değerler iki grubu da çok
genel anlamda birbirlerini tanımaya götürecek olan insanlığın evrensel
birlikteliğidir. İnsani figür basit bir figür değil, hem engellilerin hem
de sağlıklı insanların oluşturduğu bir figür olmalıdır. Ve farklılıklar
hayatı, hayatı paylaşmayı anlamlı kılar. Bu farklılık da içinde engelli ve
engelli olmayan bireylerin sahip oldukları belli özelliklerle oluşur.
Sağlıklı bireylerin, engelli bireylere karşı tutumu; bilim, teknoloji ve
uygarlığın gelişimiyle değişiklik göstermektedir. Bir dönem engelliyi
öldürme, ıssız yerlere terk ederek ondan kurtulma yolları aranmıştır. Bu
çoğunlukla engellilerin geçim ve korunma yönünden sağlıklı insanlara yük
oldukları düşüncesinden kaynaklanıyordu. Bir dönem de engelliden kurtulmak
yerine onları kötü işlerde çalıştırma yoluna gidilmiştir. Değirmenlerde su
taşıyıcısılık, fahişelik, dilencilik gibi işlerde kullanılmışlardır.
Tevhid dini ve bilimdeki gelişmeler sağlıklı insanların, engelliye karşı
tutumunu da değiştirmiş, onların da insanca yaşama hakkı olduğu, olması
gerektiği yaygınlaşmıştır. Fakat daha 20. yüzyılda Hitler’ in sağlıklı
nesil oluşturma hayaline ters düşen engelli insanlar temerküz kamplarında
hekimler tarafından kobay olarak kullanıldıktan sonra topluca fırınlarda
yakılmışlardır. Bugün engellilerle birlikte yaşamanın mümkün olduğunu
düşünen insanlar ve düşündüren koşullar mevcuttur. Ve bu hakların
alınmasında direnişin rolü yadsınamaz. Bu direniş hem engellilerle hem de
kendini başkalarıyla birlikte ele alan, başkalarının bireyselliğini de
önemseyen sorumluluğa sahip kişilerce başarılmıştır. Sağlıklı olmanın bu
direnişe katılmakta önemi yok, strateji herkesi kuşatıyor. Biz toplum
içinde farklı pratikler yaşıyoruz. Yaşadığımız somut olaylar bizim direniş
pratiklerimizi oluşturuyor.
Örneğin daha iyi yaşam mücadelesi veriyoruz. Ortak bir takım talepler veya
çıkarlar etrafında başka insanlarla bir araya geliyoruz. Engellilerin
cemaatleri veya kültürel ilişkileri içinde bulundukları stratejiden
bağımsız değil. İçinde olduğumuz strateji hegemonik ilişkileri, insanların
uyumlulaştığı yerleri, toplumdaki güçlü grupların dayatmış olduğu
normları, bu normlara karşı bireylerin, sınıfların, toplumsal aktörlerin
vermiş oldukları cevapları içeren bir yerdir ve esas olarak kurgulanmış
sınırlar içinde şekillenir. Kafamızda, tahayyülümüzde bir sınır oluşturur.
Türkiye’ deki engelli hareketlerinin niteliğini anlamak istediğimizde, söz
konusu stratejiyi, yani Türkiye Cumhuriyeti’ nin sosyal politikalarını
incelemek gerekiyor. Engelli hareketleri ya da bireylerin talepleri,
çıkmazları ve sorunları, hepsi bu strateji içinde geçiyor. Stratejide
şimdilerdeki bu değişim güçlü aktörlerin kolay ya da zorla kabul ettirdiği
bileşenlere bağlıdır. Geçmişte de engelliler direndiler fakat başarılı
olamayınca bu insanlar kendilerini başka türlü anlattılar. Engellilerin
istekleri son bulmadı; başka ya da aynı insanlar da yeni bir dil
vasıtasıyla vücut buldu. Engelliler önlerine çıkan engeller nedeniyle
yönünü değiştirdi ama yollarına devam ettiler. İnsanlar içinde
bulundukları stratejiye toplumsal olarak bir takım taktiklerle cevap
vermeye devam ederler. Engelli hareketleri de geçirdiği dönüşümlerle
birlikte, belirli bir dünya görüşü ve onunla bağlantılı stratejilerle dile
getirilen direnişlere yol açmıştır. Bence sağlıklı bireylerin
direnişlerinin sürekliliği olmadan engelli bireylerin direnişleri de hem
oluşamaz hem de anlaşılamaz.
Engelli hareketleri bireylerin mutluluğunu ve engelli kültürünün
oluşmasını sağlar, bunların yanında hakların kazanılmasına da öncülük
eder. Kültür toplumsal aktörlerin idare ve kontrol etmeye çalıştıkları bir
modeller ve kaynaklar bütünüdür. Kültürün yönelimi kolektif bir emekle,
belirli bir topluluğun içinde bulunduğu hareket seviyesiyle belirlenir.
Engelli kültürünün yapılanmasında zorlukları yenme gücü ve direniş
hikayeleri önemlidir. Bu direniş hikayeleri ve tarihsellik düzeyi birlikte
yaşam seyri teorisini oluşturur. Yaşam seyri teorisi birey ve çevresi
arasında dinamik değişim ve etkileşim olduğunu varsayar. Kişilerin yaşam
deneyimleri ve bunların etkilerini araştırmak üzere kurgulanan yaşam seyri
teorisi, multidisipliner bir yaklaşımdır. Bir çok disiplinin gözlem ve
deneylerini içerir fakat herhangi bir şeyin açık teorisi değildir. Ama
insanların değişim ve gelişimi hakkında çalışma ve düşünmenin yoludur.
Kısacası yaşam seyri teorisi içinde, içinde bulunduğumuz stratejide
taktiklerin, bunun içinde yer alan engelli taktiklerinin değişik
tezahürlerini barındırır.
Gündelik hayatta taktikler gelişirken stratejiler güçlerini kaybetti ve
engellilerin içerisinde bulunan, saklanan duygular ortaya çıktı. Bu
duygularla yapılan her çalışma, mücadele dışarıda ki mantıkların
değişimine yardımcı oldu. Burada essentializmin özellikle stratejik
essentializmin rolü büyüktür. Essentializm kişinin kendisini kabul ederek
ona göre taktikler geliştirmesi olduğuna göre, engelliler de bu şekilde
taktikler geliştirerek essentializmi daha doğrusu stratejik essentializmi
uygulamışlardır.
Stratejik essentializm kişiye atfedilen kimliklere, kişinin stratejik
olarak sahip çıkması ve içeriden mücadele etmesidir. Engelli hareketleri
ve sonucunda yaşanan değişimler de böyle olmuştur. Engelli bireyler
stratejik essentailizmi uygulayarak direnişlerini sürdürmüş ve
stratejileri değiştirmişlerdir. Örneğin, engellilerle ilgili hakların
savunulması toplumda engelli bilincinin oluşturulmasına ve üniversitelerin
engelsiz olmasına dair projelerin geliştirilmesine ve uygulanmasına,
asansörlü otobüslerin toplu taşıma da kullanılmasına neden olmuştur. Bence
yaşam seyri teorisi stratejik essentializmin uygulanmasıyla gelişmiştir.