Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
 

ERGENLÎK YAŞAMIN ÖĞRETÎLERÎ
 VE  BÎLÎNMESÎ GEREKENLER

 

 Mehmet Emin ASLAN

Uzman Psikolog

alanemin@hotmail.com

 
 


KONU ÎLE ÎLGÎLÎ BAZI OTÖRLER :

G. Stanley Hall – C. Darwin – S. Freud – Erik Erikson – Mc. Candless – Edward Spranger – Margaret Mead - Sullivan…

 ERGENLÎK DÖNEMÎNE ÖZGÜ BÎYOLOJÎK VE SOSYAL GELÎȘÎM

Hayatın her döneminde olduğu gibi ergenlikte de duyguyu doğuran olaylar, duygusal tepkiler ve duygusal durumdaki değişiklikler farklı farklıdır. Ergenin duygusal gelişiminde öncelikle duyguların yoğunluğunda artma gözlenir. Üzüntü, Sevinç, Öfke, Korku gibi duygular yoğunlaşmıştır ve ergen bunları dışa vurma, ifade etme ihtiyacında’dır.  Ergenlikte duygusal gelişim, kızlarda erkeklere göre daha hızlıdır ve kızlar erkeklerden önce duygusal olgunluğa ulaşırlar.

Ergenlikle birlikte vücutta ortaya çıkan değişiklikler (kızlarda göğüslerde büyüme, adet görme, erkeklerde seyrek sakallar, çatallaşan ses gibi…) çocuğunuza çok ürkütücü gelebilir, vücuduna yabancılaşabilir. Ergen bütün gözlerin kendi üzerinde olduğu kaygısını taşır. Kendisinden şüphelenmekte, güvensizlikten kurtulma mücadelesi vermektedir.
Duygu
ve Mantık çatışmakta, bunun dengesi bir türlü kurulamamakta’dır. Küçük bir problemde ergen kendini suçlayarak, bende bir sorun olmalı endişesi duyabilir.

Ergenlikteki hızlı büyüme ve hormonal değişim duyguları doğrudan etkilemekte’dir. Ergenler kaygılı, tedirgin ve huzursuzdurlar. Hızla değişen zihinsel ve fiziksel özellikleri üzerlerinde baskı doğurmakta, yeni duruma alışma çabaları’da kaygı yaratmakta’dır.  Ergenler alışık olmadıkları bir durumla karşılaştıklarında kolayca heyecanlanıp, korkuya kapılabilirler. Henüz duygu kontrolleri gelişmemiştir.

Buluğa erme kızlarda 11-13, erkeklerde 13-15 yaşlarında gerçekleşir. Seksüel olgunlaşma da denen buluğdan sonra, ergenliğin ortaları kızlarda 14-16, erkeklerde 15-17 yaşlarına denk düşer.

Buluğ çağına gelen bir çocuk zaman zaman başkalarından uzaklaşmak, yalnız kalıp kendini dinlemek ihtiyacı duyar. Sizinle gece gezmelerine gelmeye, pikniğe gitmeye can atan çocuğunuz çoğu kez evde kalmayı tercih edecektir.

Buluğ çağından önce başlayan karşı cinse yönelik ilgiler ergenlikte doruk noktasına ulaşır. Cinsler arası yakınlaşma, önce grup içinde bir arada olma ihtiyacına döner. Bu duygular tamamen saf bir sevgiye dayanır, çoğu kez de karşı tarafa hiç iletilemez, tamamen kendi içinde yaşanır. Aile ve kültürel çevrenin kız erkek ilişkisine bakışı ve karşı cinsle sosyal ilişkilerin yoğunluğu, bireyin karşı cinsle ilişkisini doğrudan etkilemekte ve ömür boyu kalıcı izler bırakabilmektedir.

ERGENLÎK ÇAǦINDA CÎNSEL YAȘAMIN ETKÎLERÎ

Ergenler bir hayal dünyasında yaşarlar. İstek ve arzuları, geleceğe dönük tasarımları, karşı cinse yönelik düşünceleri hep bu dünyanın içindedir. Sizinle konuşuyor gibi görünen çocuğunuz o an başka bir dünyanın içinde olabilir. Ebeveyn olarak ergenin hayal gücünü, yaratıcı düşünceyi besleyecek şekilde desteklemek gerekir. Gerçekleştirilmemiş isteklerin sanki olmuş gibi hayal edildiği, zorluklar ve başarısızlıkların yok sayıldığı bir hayal dünyası ise patolojiye götürebilir. Ailenin desteği ve yönlendirmesiyle hayal âlemi ile gerçeklik arasındaki denge sağlanabilir.

Ergenlik döneminde cinsel eğitimin, çocuğun olgunlaşması, cinsel kimliğini kazanması, karşılaştığı sorunları giderme ve bu alandaki stresini azaltma yönünde özel önemi vardır. Anne baba ve çocuk arasında sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki kurulmuş, çocuk her türlü sorununu ebeveynleriyle rahatça konuşabiliyorsa bu dönem daha rahat atlatılacaktır. Cinsellikle ilgili konularda küçük yaşlardan itibaren, çocuğun sorularına onun anlayacağı dilde doğru, örneklerle ve ihtiyacı oranında bilgi vermek esastır. Anne- babanın çocuğa doğru rol-model olacak tarzda dengeli bir ilişki sürdürmeleri de temeldir. Kız çocuk annesi, erkek çocuk babası tarafından cinsel gelişme belirtileri başlamadan bu devreye hazırlanmalıdır. Özellikle kızların adet görme ile ilgili bilgilendirilmesi ruh ve beden sağlığı açısından çok önemlidir. Gençlerin bu dönemdeki hızlı biyolojik ve cinsel kaynaklı duygusal ve bedensel değişikliklere hazırlanmış olmaları, cinsel kimliklerini kazanmalarını kolaylaştıracaktır. Kendine güvenleri sarsılmayan ergenler, erişkin dünyasındaki yerlerini daha kolay ve varlığıyla kendini göstererek alacaklardır.

Cinsel eğitimde cinselliği uyarmak veya tahrik etmek amaç değildir. Hedef, çocuklara insanın bedensel, fizyolojik, biyolojik, duygusal, sosyal ve cinsel gelişim ve işleyişi hakkında doğru bilgileri vererek onları aydınlatmak ve kaygılarını azaltmaktır. Doğru bir cinsel eğitim bireyin tüm kişilik gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.

Ergenlik döneminde en çok merak edilen cinsel sorulardan bir masturbasyon konusudur. Kendi kendini tatmin etmenin herhangi bir zararı yoktur. Burada en önemli nokta kendi kendini tatminin tek cinsel ilgi odağı haline gelerek ergenin yaşantısını kısıtlar hale gelmesi, yanlış bilgilendirmeler neticesinde de gençlerin suçluluk duygusuna kapılmaları’dır.

Masturbasyonun ruhsal etkilerinin, fiziksel etkilerden daha önemli olduğunu söylemek mümündür.

PSÎKOSOSYAL YAKLAȘIMDA ERGENLÎK ÇAǦI

Her bir bunalım bir öncekinin üstüne inşa edilir. Bir önceki bunalımın başarı ile çözülmesi, o dönemki bunalımın sağlıklı atlatılması için gereklidir.

Ergenlikle ilgili en tutarlı ve geçerli kuramιnda ise Erikson' un ergenliği "kimlik krizi" veya "kimlik karışıklığı" olarak adlandırdığı, ergenlik gelişimi kuramıdır. Erikson' un psiko-sosyal kişilik kuramı ergenliğe özel önem vermiştir. Ergen kimlik gelişimi konusundaki çalışmaların esasını, psikososyal gelişim basamakları kuramını oluşturan Erik Erikson ortaya koymuştur. Erikson, her bireyin yaşamı boyunca sekiz psikososyal bunalım döneminden geçtiğini söylemektedir. Her bir bunalım dönemi, canlı olmanın ve büyümenin kaçınılmaz bir parçası olup, bireyin karar vermesi gereken bir zorluktur. Sekiz bunalımın her biri olumlu ve olumsuz iki zıt kutupla tanımlanmıştır. Örneğin; Bebeklik dönemi güvene karşı güvensizlik, erken çocukluk dönemi özerkliğe karşı utanç ve kuşku gibi.

Erikson da çocukluk cinselliği kavramını inkâr etmemiş, onu genişletmiştir. Psikoseksüel dürtüleri çok geniş bir bütünün bir parçası olarak ele almıştır. Freud' un oral dönemini  "temel güvene karşı güvensizlik", anal dönemi "utanç ve endişeye karşı bağımsızlık", fallik dönemi "girişimciliğe karşı suçluluk", gizil dönemi, "çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu", ergenliği de "kimliğe karşılık kimlik karmaşası" dönemi olarak tanımlamıştır. Her dönemin çözümlenmesi bireysel ve kültürel farklılıklar gösterir.

Erikson' a göre ergen, ergenlik döneminde üç sorunla boğuşacaktır. Bunlar cinsel kimliğini tanımlama, toplum içinde yerini bulma ve mevcut ideolojiler arasından kendi değer yapılarını ( siyasi, dini ve felsefik görüşlerini) oluşturma çabalarıdır. Erikson’a göre Ergenlik öncesi hiçbir dönemde kimlik bunalımı yaşanmaz. Ancak ergenlik döneminde genç bu güne kadar yaptıklarının ve ne olduğunun farkına varmakta "ben kimim?", "ne olacağım?", "nasıl olacağım?" sorularını cevaplandırmaktadır. Ergenlik dönemi bu sorunların yanıtlanma becerisini gösterecek sosyal, bedensel ve zihinsel ön şartların oluştuğu dönemdir.

BÎLÎȘSEL YÖNTEM - DAVRANIȘÇI TERAPÎDE ERGENLÎK

Bilişsel psikoloji ve davranışçı terapinin birleşiminden bilişsel davranışçı terapi doğmuştur. Burada çocukların düşünce süreçlerinin nasıl ilerlediğine bakılır. Temel prensip, bir çocuk ya da ergenin problemleri çözmek için bilişsel yöntemleri nasıl işlediğine odaklanmaktır. Mevcut bilişsel çarpıtmalar yerine, problemli durumlar ile baş etmek için alternatif yöntemler oluşturulduğunda çocuk ve ergenin psikolojik tedavisi yapılmış olacaktır.

Çocuk ve ergenlerdeki duygudurum bozukluklarında, kaygı bozukluklarında ve obsesif kompulsif bozuklukta bilişsel davranışçı terapi etkili bir tedavi yöntemidir. Çocuk ve ergen depresyonlarında da sıklıkla kullanılmakta’dır.

ERGENLIK DÖNEMÎN KÎMLÎK STATÜSÜ  VE  ÖNEMÎ

Ergenlik dönemi’nin bunalım basamağı da kimliğe karşı kimlik dağınıklığıdır » diye yorumlar Erik Erikson. Bu kurama göre Bebeklik, erken çocukluk, oyun çağı ve okul çağındaki güven duygusu, özerklik, girişimcilik ve çalışkanlık basamakları başarılı şekilde atlatılmadıysa ergenin tutarlı bir kimlik duygusu oluşturması zorlaşacaktır. Ergenin kimlik bunalımını, kimlik karmaşasını çözüm biçimi ise yetişkinliğin bunalımlarıyla baş etme yollarını belirleyecektir.

Eriksona göre :

. Ergen bu dönemde bütün olasılıkları, hayal ettiklerini ve gerçeklikleri hesaplayıp sentezleyerek kişisel, mesleki, cinsel ve ideolojik kararlarının seçimini yapacaktır. Bu seçimi yapmada temel anahtar, ergenin başkalarıyla olan iletişimidir. Ergenin iletişimde bulunduğu diğer kişi bilgiyi yansıtan bir ayna gibidir. Yapması gereken, yapmayı sürdürmesi gereken ya da yapmaması gereken şeyleri bu süreçte süzgecinden geçirecek ve kimliğinin bir parçası haline getirecektir.

. Toplumsal ve ruhsal bir süreç olan kimlik gelişimi, ergenle toplumun karşılıklı kabülüyle oluşacaktır. Toplumun kimliklere karar vermedeki rolü bu bağlamda yadsınamaz. Bundan dolayı kimlik gelişimi sürecinin farklı kültürlerde, aynı toplumun kendi içindeki alt kültürlerinde ve farklı tarihsel dönemlerde değişeceği açıktır.

. Benlik tanımlanmasında, seçenekler ne kadar çok ve ne kadar elde edilebilir olursa, karar vermek, dolayısıyla kimlik duygusu oluşturmak o kadar zorlaşacaktır. Bundan dolayı günümüzde kimlik bunalımı yaşama olasılığı eski zamanlara göre çok daha yüksektir.

. Ergenin kendini keşfetme uğraşını sınırlandıran zorlamalar ya da aşırı sorumluluk yüklenmesinin getirdiği ani ve aceleci kararlar, kimlik duygusu gelişiminde başarısızlıklara ya da potansiyeli değerlendirmemeye neden olabilir.

. Tutarlı bir kimlik duygusu oluşturmak uzun bir süreçtir ve genç yetişkinliğe kadar uzayabilir. Kimlik duygusunun oluşumu bilinçli gerçekleştirilen bir durumdur ve kişinin bedenini kabullenmesi, nereye gittiğini bilme duygusu ile önemsenen kişilerin onayının getirdiği içsel güvenle giden bir süreçtir. Mesleki, ideolojik, toplumsal, dinsel, etik ve cinsel yaşam kararları verildiğinde kimlik bunalımı da sona erecektir.

. Rollerle ilgili deneyimlere sahip olmak tutarlı bir kimlik duygusu oluşturmak için önemli bir basamaktır. Bunu destekleyecek anne baba ve çevre olursa, ergen elde edilebilir seçenek ve alternatifleri tam ve kapsamlı olarak değerlendirebilir. Ebeveynler, genci zamanından önce yetişkin olmaya zorlamamalı, yetişkin kimliğine doğru ağır ağır büyümesini sağlamalıdırlar.

. Gelecekle ilgili seçenekler arasında yeterli inceleme, deneme ve seçim yapma şansını yakalayamayan ergenlerin ileride yakınlık, üretkenlik ve bütünlük problemlerini çözmede zorlandıkları bilinmektedir. Ergenin kimlik oluşumunda sorun çıktığında dağınık kimlik, ipotekli kimlik ve ters kimlik olarak adlandırılan üç tür patoloji tanımlanmıştır.

. Dağınık kimlik, kimlik karışıklığı olarak da bilinir. Tutarsız, ayrık ve tamamlanmamış benlik duygusu hâkimdir. Birey nereye ait olduğuna ilişkin duyguya sahip değildir. Bazı şeyler zamanından önce gerçekleşiyor gibi görünürken, diğerleri sonsuza dek olmayacak gibidir. Cinsellikle aşırı ilgi mevcutken, başkalarıyla yakın ilişki kurmada zorluk, iş ve okul hayatında başarısızlıklar ergenlik döneminin olağan sıkıntılarıdır.

. Bazı gençler sağlıklı bir kimlik duygusu oluşumu için gerekli olan keşif ve deneme dönemini kendilerinden ya da dışarıdan kaynaklanan nedenlerle es geçmek durumunda kalırlar. Bir dizi seçeneği düşünmek yerine belli bir role zamanından önce karar vererek, son kimlik olarak kabullenirler. Bu durum “ipotekli kimlik olarak isimlendirilir. Burada roller çoğu kez ebeveynler ya da diğer otorite figürleri tarafından oluşturulmakta ve genç bir ömür boyu üzerindeki eğreti rolle yaşamak durumunda kalmaktadır.

. Bazı ergenler de ebeveynleri ve toplum tarafından açık bir biçimde istenmeyen kimlikleri seçerler. Cami imamının ateist oğlu, trafik müdürünün alkollü araba kullanırken kaza yapan kızı ya da başarılı bir öğretim görevlisinin liseden sonra okumayan çocuğu gibi örnekler, kimlik gelişimindeki sorunların büyümüş olmasının işaretleridir. Burada gencin istediği kabul edilebilir bir kimlik oluşturmasını zorlaştıracak bir çevre söz konusudur ve genç benlik tanımı duygusunu sürdürme amacındadır. Ergen kendisi için önemli olan hiçbir şeyden olumlu kabul almıyor ve önemsenmediğini düşünüyorsa ters bir kimlik benimseyebilir. Birçok ergen, hiç kimse olmaktansa kötü biri olmayı tercih eder. Aşırı talepkar anne babalar farkında olmadan çocuğu bu yola teşvik etmiş olurlar.

. Başarılı kimliğe sahip olanlar diğer bireylere göre psikolojik yönden daha sağlıklı olup, ruhsal sorunlarını daha kolay çözerler.

. İpotekli kimliğe sahip olanlar otoriter, ön yargılı, toplumsal onaya gereksinim duyan, özerkliği zayıf bireylerdir.

. En yüksek düzeyde psikolojik ve kişiler arası sorunlar ise dağınık kimliğe sahip bireylerde görülür. Bunlar toplumsal açıdan geri çekilmişlerdir ve akranlarına en alt düzeyde yakınlık gösterirler.

. Kimlik gelişimi sağlıklı bireyler, ilişkilerin sıcak ve aşırı derecede sınırlayıcı olmadığı, ergenin ailenin koruyucu ve sahipleniciliğini hissettiği, ergenin bireyselliğini öne sürme konusunda cesaretlendirildiği ailelerde yetişmektedir. Bu gençler özerkleşme konusunda sıkıntı yaşamamakta, aynı zamanda ailelerine bağlı kalmaktadırlar.

. Kimlik yapılanması çocuklukta içselleştirilen değerlerin ergenlik döneminde özdeşleşilen rollerle, toplumsal değerlerden de etkilenerek bütünleştiği bir süreçtir. Kalıcı kimliğin yapılanmasında ebeveynlere ve topluma büyük sorumluluk düşmektedir.

  Alan Kuramι :

Psikososyal bazda Kurt Lewin alan kuramını geliştirmiştir. Ergenlik döneminin Davranış, çevre ile etkileşim sonucu ortaya çıktigi yönünde düsünceleri bulunmakta’dir. Lewine göre Aile, arkadaşlar ve yaşanılan çevre çevresel faktörleri oluştururken yaş, cinsiyet, zekâ, özel yetenek ve ilgi alanları bireysel özellikleri oluşturur. Tüm bu faktörler yaşam alanını meydana getirir. Yaşamın her döneminde yaşam alanları farklıdır ve giderek çeşitlenir. Yaşam alanı içinde kişiyi çeken ve iten hedefler vardır. Ergenlik döneminde de yaşam alanı birden genişlemekte, fiziksel ve biyolojik gelişmesiyle ruhsal yapısı ve erişkinlik nitelikleri arasında bocalamalar yaşanmakta, genç iki dünya arasında kalmaktadır. Yaşam alanında çekici gelen birçok şeyi yapamamakta, yetişkinlikte beklenen davranışlarla çocuklukta öğrendikleri arasındaki büyük farkı görmektedir. Bir taraftan çocuksu tarafı ağır basarken, artık sürekli sızlanıp birisine sırtını dayamanın normal olmadığını anlamanın gerginliği ve çelişkisi içindedir.

Antropolojik yaklașιm :

Antropoloji kuramı olarak adlandırılan kuram’da, ergenlik buhranı bir norm olarak değil, bir istisna olarak ele alınır. Onlara göre ergenlik çağını fırtınalı ve stresli olarak tanıtmak yanlış bir söylencedir. Antropoloji kuramını ortaya atan Margaret Mead, Samoa' da cinsellikle ilgili hiçbir tabunun olmamasını bir etken olarak öne sürmüştür.

PSÎKANALÎTÎK KURAMDA ERGENLÎK DUYGULARI

Ergenlikteki hızlı büyüme ve hormonal değişim duyguları doğrudan etkilemektedir.

. Ergen duyguları çogu durumlarda istikrarsızdır. Aynı zamanda duygusal durumları da hızla değişir. Sabahleyin neşeli ve mutlu kalkan çocuk, kahvaltıdan sonra karamsar bir ruh haline girebilir. Aynı olaya verilen tepki, ikincisinde tam tersi olabilir.

. Ergenlerin duygusal özellikleri, çocukluk dönemlerine göre belirgin farklılıklar gösterir. Ergenlikte duygusal gelişim, kızlarda erkeklere göre daha hızlıdır ve kızlar erkeklerden önce duygusal olgunluğa ulaşırlar.

. Çocuklar öfke, kızgınlık, sevinç gibi duygularını anında ve tepkisel olarak ifade ederken, bu duygular ergenlerde gizlenmiştir. Çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasında duygusal yönden en büyük fark budur.

. Ergenin duygusal gelişiminde öncelikle duyguların yoğunluğunda artma gözlenir. Üzüntü, sevinç, öfke, korku gibi duygular yoğunlaşmıştır ve ergen bunları dışa vurma, ifade etme ihtiyacındandır. Tepkisel, el-kol davranışları dışarıya yansırken, karşı cinse yönelik duygular özlü sözlere dökülebilir.

. Buluğ çağından önce başlayan karşı cinse yönelik ilgiler ergenlikte doruk noktasına ulaşır. Cinsler arası yakınlaşma, önce grup içinde bir arada olma ihtiyacına döner. Bu duygular tamamen saf bir sevgiye dayanır, çoğu kez de karşı tarafa hiç iletilemez, tamamen kendi içinde yaşanır. Aile ve kültürel çevrenin kız erkek ilişkisine bakışı ve karşı cinsle sosyal ilişkilerin yoğunluğu, bireyin karşı cinsle ilişkisini doğrudan etkilemekte ve ömür boyu kalıcı izler bırakabilmektedir.

. Utanma ve mahcup olma çok tipik bir ergen duygu durumudur. Ergen vücudunu gizleme ihtiyacı duyar ve fiziksel görünümünden rahatsız olur. Ailenin baskıcı ve tutucu yaklaşımı çekingenliği ve utancı arttırıp kalıcı hale getirebilir.

. Hayal etme Ergenler için yașamιn olmaza olmazιdιr. İstek ve arzuları, geleceğe dönük tasarımları, karşı cinse yönelik düşünceleri hep bu dünyanın içindedir. Sizinle konuşuyor gibi görünen çocuğunuz o an başka bir dünyanın içinde olabilir. Ebeveyn olarak ergenin hayal gücünü, yaratıcı düşünceyi besleyecek şekilde desteklemek gerekir. Gerçekleştirilmemiş isteklerin sanki olmuş gibi hayal edildiği, zorluklar ve başarısızlıkların yok sayıldığı bir hayal dünyası ise patolojiye götürebilir. Ailenin desteği ve yönlendirmesiyle hayal âlemi ile gerçeklik arasındaki denge sağlanabilir.

. Huzursuzluk ve kaygι ergenlerin belli duygulari arasιnda’dιr. Hızla değişen zihinsel ve fiziksel özellikleri üzerlerinde baskı doğurmakta, yeni duruma alışma çabaları da kaygı yaratmaktadır. Engellenen herhangi bir isteği, akran grubuyla ve yetişkinlerle sosyal ilişkilerindeki aksamalar da tedirginlik ve huzursuzluğunu arttıracaktır.

. Buluğ çağına gelen bir çocuk zaman zaman başkalarından uzaklaşmak, yalnız kalıp kendini dinlemek ihtiyacı duyar. Sizinle gece gezmelerine gelmeye, pikniğe gitmeye can atan çocuğunuz çoğu kez evde kalmayı tercih edecektir.

. Ergenlerin duygusal özellikleri. arasında üşengeçlik, çalışmaya isteksizlik gibi bir durgunluk hali gözlenebilir, okul başarısındaki düşme buna bağlıdır… bu durum geçicidir, birçok araştırmacı bunu vücut enerjisinin büyüme için harcanması olarak görür.

. Ergenler alışık olmadıkları bir durumla karşılaştıklarında kolayca heyecanlanıp, korkuya kapılabilirler. Henüz duygu kontrolleri gelişmemiştir. Heyecan verici bir durum karşısında kızarma reaksiyonu sık gözlenir. Bu sefer ergen kızarma korkusuna kapılabilir. Kızarmanın acizlik, korkaklık, güvensizlik gibi algılanacağı düşüncesi bir etmen yaratabilir. Zamanla heyecan kontrolü sağlanacak ve duygusal tepkilerde denge oluşacaktır.

PSÎKANALÎTÎK KURAMINA ÖZGÜ ERGENLÎK YORUMU

Ergenlikteki duygusal gelişim de sevgi, korku ve öfkenin özel önemi vardır. Psikiyatri ve Psikolojide bu üç duygunun da öğrenilmeden kalıtsal olarak kazanıldığına inanılır. Bunlar ergenlikte şu özellikleri gösterir.

Ergenlerin duygusal özellikleri arasında bir dönem tembellik, üşengeçlik, çalışmaya isteksizlik gibi bir durgunluk hali gözlenir. Birçok çocukta 13-15 yaşlarında görülen okul başarısındaki düşme buna bağlıdır. Çalışmak, oyun oynamak çocuk için 70 yaşındaki birinin omuzlarındaki yük gibidir. Mutfaktan suyunu alıp içmek bile ona ağır gelebilir. Bu durum geçicidir, birçok araştırmacı bunu vücut enerjisinin büyüme için harcanması olarak görür.

Ergen duyguları istikrarsızdır. Aynı zamanda duygusal durumları da hızla değişir. Sabahleyin neşeli ve mutlu kalkan çocuk, kahvaltıdan sonra karamsar bir ruh haline girebilir. Aynı olaya verilen tepki, ikincisinde tam tersi olabilir.

Ergen terapisi kompleks ve güç yapısına rağmen kazanımları ile hem ailenin hem de ergenin hayat kalitesini arttırmaktadır. Ergenin varlığını ortaya koyma, kendini bulma ve yetişkinliğe adım atmada geçtiği bu yollarda ergen terapisinin koruyucu, destekleyici, eğitici ve terapötik etkileri yadsınmazdır.

Sigmund Freud' un kurucusu olduğu psikoanalitik kuram ise ergenliğe Oral dönem, Anal dönem ve Fallik dönemdeki cinsel çelişkileri temel alan Freud, 5-12 yaş arasındaki Gizil dönemin sessizliği ve dengesinin ardından gelen ergenliği, erken çocukluk dönemindeki çelişkilerin bir tekrarı gibi görmüş, Anna Freud, babasının temel prensiplerine bir katkıda bulunarak, cezalandırılmaktan korkmakla bastırılan çocukluktaki cinsel duyguların, ergenlikte gencin bu duyguları duymasından dolayı kendini suçlu hissederse sorun olacağını söylemiştir. Ergenlerin serbest aşk, günübirlik yaşama, sınırsız özgürlükle evlilik ve aile yaşamı, meslek sahibi olma, sorumluluk, otoriteye bağlılık gibi birbirinin zıddı kavramları felsefi biçimde tartışması gerekmektedir. Bunu yapabilen gençler cinsel çelişkileri ile yüzleşmekten, bundan dolayı suçluluk ve endişe duymaktan korunacaklar’dır.  Sağlıklı bir gelişim için genç anne ve babasından duygusal olarak uzaklaşmalıdır. Ailesine yabancılaşan genç kendini “boşlukta hissedecek”, üzüntü duyacaktır. Bu boşluğu doldurmak için yeni ilişkilere ve arkadaşlıklara ihtiyacı vardır. Ailesi dışında özdeşleşebileceği insanlar aramak durumunda’dır. Bu arayış sık-sık arkadaş değiştirmek, bugün dost olduğuyla yarın kavga etmek gibi birçok kararsızlık ve dengesizliğe gebedir. Kararsızlık ve çelişkiler yaşanmadan da olgun bir yetişkin olmak mümkün değildir.

S.Freud’ün Ergen’e özgü Psikanalitik görüșleri :

Freud’e göre :

Ergenlerde homoseksüel eğilimler, homoseksüel olabileceği korku ve kaygıları düşünülenden çok daha yaygındır. Burada duygu, dürtü ve eğilimlerin henüz ayrışmamış olmasının rolü vardır. Bu kargaşa içinde ergenin yakınlık isteklerini, cinsel duygu ve gereksinimlerle karıştırması kolay olmaktadır.

Ergenin kimlik yapılandırmasında temel düzenekler özdeşim, içselleştirme ve sentezdir. Benimsenen değerler içselleştirilip sentezlenerek bütüncül bir yapı kazanacaklar’dır. Özdeşleşilen değerler çocukluk dönemlerinden başlayarak, bugünün özelliklerini de içine alacak ve geleceğe dönük bir yön de taşıyacaklardır.

Ergenlik döneminde preödipal ve ödipal sorunlar yeniden alevlenir. Preödipal ayrımlaşmasını yapamamış, ödipal bağlarını koparamamış ergen kimlik kazanma sürecinde zorlanacaktır. Çözülmemiş sorunlar utanma ve suçluluk duygularına, korkulara neden olarak, ergeni anne babasından uzaklaştırmakta’dır. Çocuk yakınlığı başka yerlerde ararken, anne baba da yalnızlık, terkedilmiş, haksızlığa uğramışlık duyguları yaşamakta, öfkeli ve kırgın olabilmektedirler. Dolayısıyla ödipal bağlar ve ödipal sorunlar karşılıklı etkileşim içinde iki yönlü işleyerek hem ergeni hem de ebeveynleri etkilemektedir.

Cinsel kimlik kazanımında anne babadan uzaklaşmak, otoerotizmden heteroseksüaliteye geçmek ve biseksüaliteyi çözümlemek gerekmektedir. Çocuklukta karşı cinse ait olma isteği normal bir ruhsal öğedir ve çocuksu bir cinsel eylem biçimidir. Freud bunu otoerotizm olarak tarif etmiştir, burada dış nesneye ihtiyaç duyulmaz. Ergenlikte cinsiyet değiştirme düşlemi değiştirilerek bir cinse ait olma seçimi yapılmak durumundadır. Psikanalitik görüşe göre ergenlikte yası tutulan birçok şey arasında biseksüalite de vardır. Biseksüalite etik değerlerle çatışarak belirsizlik, korku ve kaygı da uyandırmaktadır. Ayrımlaşma- bireyselleşme sürecinde özellikle erkek çocuklarda anneye bağlılık sorun olabilmektedir. Anne - oğul ilişkisindeki bebeklik dönemlerinden gelen yapışkanlık, erkek çocuğun psikolojik ayrışmasını güçleştirmekte hatta engelleyebilmektedir. Freud' a göre biseksüel eğilimleri aşmadan cinsel kimliği oluşturmak mümkün değildir.

Ergenlikte duyulan, homoseksüel olabileceği korku ve kaygısı yaygın bir özelliktir. Burada biseksüel eğilimlerin yanı sıra yetişkin olmanın getirdiği kaygılar ve karşı cinsle ilgili korkuların da rolü vardır. Bu durum yanlışlıkla gizli homoseksüel ya da latent homoseksüel olarak tanımlanabilmektedir. Gerçekte ergenliğin sancılı bir döneminde, biseksüel eğilimlerin baskınlaştığı geçici bir evredir.

Freud’ün psikososyal ve psikanalitik kuramιna göre kız çocuğun heteroseksüalite seçiminde babaların annelere oranla daha fazla feminize edici rol oynadıklarını bildirirler. Freud, erkeklerin diğer erkeklere olan ilgilerini ve kastrasyon anksiyetesini, kızların da penise imrenme eylemlerini biseksüaliteye bağlar. Bu temel fizyolojik bir durumdur ve kaçınılamaz. Narsisizm, mazoşizm, imrenme gibi karakter özellikleri de biseksüalite kaynaklıdır. Ergenlik döneminde sevgi ile cinselliğin karıştırıldığının bilinmesi, biseksüel eğilimlerin homoseksüalite gibi algılanmaması yönünden gerek ergenler gerekse ebeveynler açısından önemlidir. Ergenlik dönemindeki sıcaklık, sevgi, yakınlık gereksinimi, bu dönemde şiddetlenen cinsel isteklerle örtüştüğünden, cinsel istek ve yönelimlerle karıştırılmakta ve kaygı yaratmaktadır.

Etik ve ahlâki değerlerin, yasaklar ve savunmaların erkekler üzerinde daha ağır uygulanması hemen tüm toplumlarda aynıdır. Bundan dolayı ergenlerde homoseksüel deneyimler kızlara oranla daha az gibidir.

Ergenler sıklıkla duygularının karışıklığından, kafalarının yerinde olmadığından, ne yapacaklarını bilememekten, ne istediklerini anlayamamaktan yakınırlar. Bu durum duygu, dürtü ve gereksinimlerin kendi aralarında ayrımlaşmalarının getirdiği çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Kendiliğin bütünleşmesi ve kimliğin gelişmesi için olmazsa olmaz ön koşuldur. Ayrımlaşma sırasında cinsel dürtüler baskın hale gelebilir. Sevgi, korunma, yakınlık, bakım gibi gereksinimlerle cinsel gereksinimler iç-içe geçebilir. Yakınlık arama isteği cinsellik görüntüsü verebilir. Bu nedenle cinsel görünümlü her eylemin altında cinsellik yattığı gibi yanlış bir kanıya varılmamalıdır. Anne babalar mini etekle, göbeği açık kıyafetle gezen kızlarının bilinçdışlarında "beni anlayın", "bana yol gösterin", "bana ilgi ve sıcaklık gösterin", "beni derleyip toplayın" gibi mesajların olduğunu bilmelidir.

Bu tür eyleme vurumlar ergenlerde taşkınlık, çökkünlük, yalan söyleme, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu kullanımı şeklinde de görülebilir. Bunları hemen borderline, antisosyal kişilik bozukluğu, madde bağımlısı gibi tanılarla damgalamak büyük hatadır. Biseksüel ilişkiler de böyledir ve dinamikleri homoseksüalte ile çok farklıdır

Özetlersek, Freud cinsel gelişim aseksüel, biseksüel ve heteroseksüel bir sıra izlemektedir. Aseksüel ve biseksüel evrelerdeki sorunların aşılması, heteroseksüel kimlik kazanımı için şarttır. Psikanalitik kuram, penise imrenme nedeniyle kızlarda biseksüel eğilimlerinin erkeklere göre daha sık rastlandığını savunur.

Sullivan ise psikoanalitik görüşün cinselliğe ağırlık veren dürtü anlayışını reddederek kişilerarası ihtiyaçların tatminine önem vermiştir. Tüm insanlar endişeden arınma ihtiyacındadırlar ve güvenlikte olma gereksinimi bir numaralı önceliktir. Sullivan’e göre Endişe, doğan bebeğin bakıma muhtaç, aciz olma durumuyla başlar ve bebek ondan kaçmak için her şeyi yapacaktır. Annenin bebeğini kucağına alışı, memesini veriş tarzı, yüz ifadesi, ses tonu bebek tarafından algılanır ve en ufak bir olumsuzluk endişe yaratır. Bir dönem sonra kendisinden kaynaklanan bazı davranışların annede yarattığı negatif etkiyi hisseder ve o davranışlardan sakınmayı öğrenir. Çocukluk döneminde birçok yasaklarla karşılaşılan ve buna uygun sağlayan çocuk, ergenlikle birlikte cinsellik, karşı cinsle ilişkiler, arkadaş gruplarıyla etkileşim gibi pek çok konuda ailesinden titiz ve baskıcı bir yaklaşım görmekte, bir taraftan baskılanırken diğer taraftan kendisinden beklentiler yükselmekte, sorumlulukları artmaktadır. Ergen ne yaparsa yapsın pek çok çelişki yaşayacak, gergin ve kaygılı olacaktır. Sullivan bu çelişkilerin erkek çocuklarda daha fazla hissedildiğini söyler.

Alman psikolog Edward Spranger' de ergenliğin fırtınalı ve stresli geçeceğine karşı olanlardandır diye yorumlar. Spranger, "bireysellik değişebilirliği" kuramıyla ergenliğin stresli, fırtınalı ya da yavaş ve huzurlu biçimde geçmesinin bireysel özelliklere bağlı olduğunu savunmuştur. Bu dönemde bir takım zorluk ve krizlerle karşılaşılsa da bir çok ergen bilinçli çaba göstererek olaylara hakim olup, rahatça üstesinden gelebilir diye yorumlar.

Mc Candless göre dürtülerin insan davranışını yönlendirdiğine inanmakla birlikte hayal kırıklığı, öfke, saldırganlık, endişe, merak, bağımlılık gibi birçok eylem ve düşüncede öğrenmenin rolüne dikkat çekmiştir. Burada çeşitli dürtülerin kültürlerde ele alınış biçimi önem kazanmaktadır. Cinselliğin baskılanması, büyüklere saygı ve bağımlılık duyma gibi alanlarda kültürün etkisi büyüktür. Ergenin daha önce öğrendikleri ile toplumun kendisinden yeni beklentileri çeliştiğinde ergen bunalım yaşar. Bandura ise bu bağlamda ergenliğin bunalımlı bir dönem olma fikrine katılmaz. Düzenli, istikrarlı, sevgi bağlarının kuvvetli olduğu ailelerde yetişen ve sosyalleşmesi sağlanmış ergenlerin bu dönemi sancısız geçireceğine işaret eder. Özellikle saldırgan tutumlar hatalı öğrenme ve alışkanlıkların eseridir diye yorumlar.

ERGENE ÖZGÜ BAZI TERAPÎ MODELLERÎ

Terapist ergenin kendisini ve yakınlarını açıklamaları ile yönlendirmekle yükümlü olan kişidir. Bu olguda başta ebeveynler olmak üzere yakınların "Ben terapiye destek olmak için neler yapabilirim ve neler yapıyorum?" sorusunu kendilerine yöneltmelidirler.

ERGENLÎK TERAPÎSÎ

Ergenliğe adım atan çocuk fiziksel, bilişsel, duygusal, ahlâki ve toplumsal alanlarda değişim sürecini de başlatır. Gelişim süreci öyle hızlı ve kompleks yapıda’dır ki, gerçekte doğal olan değişimler ergenin kendisini ve çevresini şaşkınlığa uğratmaya başlar. Kesin olarak ergenin çizdiği çizgiler dışında kalanlar, kısa bir süre sonra çizginin iç tarafına alınabilmektedir. Sık-sık ergenin çevresi ile çatışmasına neden olan bu « hatları değişken » sınırlar, meselelerin çıkmaza girmesi ile sonuçlanabilmekte’dir. Zamanında ve doğru müdahale gelmediğinde her iki taraf için durum içinden çıkılmaz bir hal alır ve desteğe başvurma ihtiyacı doğar.

Terapide yöntem :
Terapi olarak seçilecek olan yöntem ergenin ve ailenin ihtiyaçları doğrultusundadır ve bu karar ergen terapisti, uzman kişi tarafından verilmektedir. Uzmanın terapiye yönlendirmesi ise ergenin yaşadığı probleme, ailenin yapısına, terapi ile baş etme gücüne v.b. değişkenlere bağlıdır.
 

Bilinç dışı direnç ve savunmaları esas alan psikanaliz haftada birçok seansı gerektiren bir uygulamadır. Terapide Nevrotik çatışmaların çözümü hedeflenir. Çocuk ve ergenin tutarlı biçimde anlaşılması ve ilişkiye kabul edilme anlamında desteklenmesi, tüm terapi yöntemlerinde olduğu gibi psikoanalitik psikoterapide de ana prensiptir.

Özellikle ergen psikoterapilerinde gizliliğe önem verilmeli, özel bir konuyu ebeveynlerle paylaşmak gerekiyorsa çocuğun izni alınmalı’dır. Psikoterapist, bütün konuşulanların ve davranışları’nın ciddiye alındığını çocuğa gösterebildiği oranda başarılı olacaktır.

Davranışçı terapi uyumlu veya uyumsuz tüm davranışların bazı temel davranış kazanımlarının sonucu olduğu fikrini baz alır. Bir davranış öğrenilebilir veya öğrenilmeyebilir. Davranışların anormal veya normal olarak değerlendirilmesi sosyal anlamlılığına göredir.

Çocuk ve ergen psikoterapisinde, öğrenmede eksikliğe sebep olan davranışsal eksiklikler ve yanlış öğrenmeye yol açan sapmış uyumsuz davranışlar vurgulanarak tedaviye gidilir. Müdahaleler daha çok başarılar üzerine ve onları ödüllendirmeye dayanır. Ödüllendirilen davranışlar da kolaylıkla pekişir. Her şeyi almaya açık, öğrenmeye istekli yapıları nedeniyle çocuk ve ergenlerde davranışçı terapi çok iyi sonuçlar verir.

Oyun sırasında çocuğu gözlemlemek gelişimsel becerileri değerlendirmede ve çocuğun psikolojisi ile ilgili hassas durumları anlamada çok yardımcıdır. Çocuk psikologları ve psikiyatristler psikolojik değerlendirmede oyunun rolüne büyük önem verirler.   Oyun terapisinde oyuncaklar, çocuklara oyun esnasında iletişim kurmaya imkan sağlamalıdır.

Ergen terapisinin bir başka boyutu çevre desteğidir. Çevrenin uygun desteği göstermemesi, bütün sorumluluğun ergenin omuzlarına yüklenmesi durumunda terapi sekteye uğrar. Her ne kadar ergen artık yetişkin olduğunu ve diğerlerine ihtiyaç duymadığını dile getirse de, gerçekte gelişimin sağlıklı ilerlemesi için çevrenin desteğine ihtiyaç duyar. Bu insanın sosyal bir varlık olması ile yakından alakalı’dır. Aile, akrabalar, akranlar ve öğretmenler, yani ergenin etkileşim içinde olduğu insanlar halkası, terapi sürecine ya doğrudan ya da dolaylı olarak dahildir.

Aile terapisi :

Sistem teorisi, iletişim teorisi, nesne ilişkileri teorisi, sosyal rol teorisi, etyoloji ve ekolojiden etkilenerek şekillendirilen aile terapisi çocuk ve ergenlere’de uyarlanabilmekte’dir. Ailenin kendi-kendini düzenleyen bir yapı olduğunu ve her ailenin kendi eşsiz geçmişi ve yapısı olduğunu temel alarak psikolojik sorunların çözümüne yönelir. Aile sistemleri terapisinde bazen küçük bir terapötik girişim, beklenenden daha fazla değişime yol açarak domino etkisi gösterebilir.

Destekleyici psikoterapi:

Destekleyici psikoterapi özellikle ergenlerin kriz dönemlerinde etkilidir. Krize müdahale, kriz sırasındaki endişeyi yok etme ve uyum yeteneği kazandırma destekleyici psikoterapi ile mümkündür. Travmatik yaşantılar, kayıplar, yas, duygudurum bozuklukları ve kaygı bozuklukları tedavisinde de ergenlerde başarı ile kullanılmaktadır...

Çocuk ve ergenlerde grup psikoterapisi:

Öfkeli çocuk, öfke kontrolü, cinsel istismara uğrama, sosyal fobi, ve depresyon sorunlarında grup terapileri özellikle uygundur. Her yaştaki çocuk için grup psikoterapisinden yararlanılabilir.

Grup terapilerinde umut, evrensellik, bilgi aktarımı, özgecilik ve sosyal beceri kazanımı gibi teorik bileşenler tedavi edici etki göstermektedir. Gruplar sosyal olarak izole olmuş veya akranları üzerindeki etkilerinden habersiz olan çocuklara akranlarından geribildirim ve destek sağlamak açısından etkin bir psikolojik tedavi yöntemidir. Gruplarda kişilerarası becerilerin üzerine verimli bir şekilde gidilebilir. Morali bozuk, depressif, kaygılı, kendini yabancılaşmış hisseden ergenler grup terapilerinde özel bir etki hissi yakalayabilirler.

Okul öncesi ve erken okul çağında oyun grup terapileri yapılabilir. Oyun esnasında çocukların fantezilerini sözcükle ifade etmelerine fırsat verilmeli, zemin hazırlanmalıdır. Akranları gibi olabilme ihtiyacı duyan, sosyal açlığa sahip, utangaç, içine kapanık ve yıkıcı davranış bozuklukları olan çocuklar grup psikoterapileri için ideal adaylardır.

Aktivite grup psikoterapisi, belirgin bir şekilde bozuk kişilik yapısına sahip ergenlere grup terapisi olarak tavsiye edilmektedir. Grup, bir çeşit alternatif bir aile görevi görür.

ERGENLÎK DÖNEMIN KRÎTÎK EVRESÎ – ȘÎDDET VE ÖTESÎ

Çocuk ve ergenlerde ruhsal gelişimin bozulmasında aile içi şiddetin etkisi ve kaygısı en başta gelir. Çocuklarda anneden, ergenlerde akran grubundan ayrılma, anne-babanın kaybı, doğal felaketler, alışılan çevreden uzaklaşmanın’da örseleyici etkileri bulunmakla birlikte aile içi şiddet özel öneme sahiptir.

Çocuğu koruyucu, olması gereken ebeveynin şiddet uygulaması, çocuk için içinden çıkılmaz bir ikilemdir. Büyük bir düş kırıklığı, öfke ve isyan isteği duyarken, aileden dışlanacağı, sevilmeyeceği, korunmayacağı korkularıyla geri çekilmektedir. Çocuk hem karşı koyacak, hem kendisi olacak, hem de uyum sağlayıp ebeveynlerinin formatına girecektir. Bu durum kaldırılması güç bir ikilemdir ve değişik tepkiler göstermekle birlikte çoğu çocuk kendi yaşantısını bastırıp, şiddet uygulayan ebeveynin belirlediği biçimi almayı tercih eder. Bu tercih ise kendi kimliğinden vazgeçmenin verdiği kötü duygudan dolayı örselenmenin şiddetini arttırır.

Çocuklar örselenmeyle baş etmek için ebeveynleri tarafından kendisine uygulanan şiddeti dışardan geliyor gibi algılamak yerine içselleştirerek, kendisinden geliyormuş gibi algılar. Bu durumda çocuk gerileme ve ilkelleşme düzenekleriyle, örseleyen nesne tasarımlarıyla özdeşleşmeyi kolaylaştırır. Dışarıdaki tehlike içeriye taşınır ve bilinçdışının derinliklerinde saklanır. Bu saklı şiddet ise sadisttik eğilimleri ve şiddet eylemlerini doğurur. Dışarıda başkasına ait olan şiddet artık kendisinin gibi algılanmakta ve eyleme vurulmaktadır.

Örselenmelerin en ağır etkilerini sokak çocuklarında görmekteyiz. Erken çocukluk dönemlerindeki atılmışlık hissi, dışlanma, güvensizlik ve korumasızlık kesinlikle travmatiktir. Burada sokağın güvensiz ortamının, her türlü şiddete zemin hazırlamasının, toplum dışı kural ve etik değerlerin etkili olmasının yanı sıra, onu bu ortama bırakabilen ailesinin örseleyici etkisi çoğu kez daha kırıcı olabilmektedir.

Bugünün şiddet uygulayan ebeveynleri dünün şiddet görmüş çocuklarıdır. İşin ilginç yanı şiddete uğramış ebeveynler evlatlarına şiddet uygularken onlara aynı zamanda bir kurtarıcı gözüyle de bakmaktadırlar. Ebeveynler çocuklarından örselenmişliklerini azaltmalarını, yalnızlıklarını, değersizlenme duygularını yok etmelerini isteyerek onlara sarılmakta, çocuklarını kendilik nesnesi olarak kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu ise çocuk ve ergen için ayrıca bir travma yaratmaktadır.

Baskıları ve aşırılıkları örselenme olarak yaşayanlar, şok örselenmelerde daha tepkisel olmakta, daha çabuk dağılmaktadırlar. Örselenmenin şiddeti kadar bireyin kişilik yapısı yani benlik gücü de verilecek tepkide büyük rol oynamaktadır.

Şiddet gören çocuk ve ergen karşı koyuşla uyum yapmak arasında bir ikilem yaşar. Karşı koyması aileden dışlanacağı, sevgi nesnelerini yitireceği korkusunu doğurur. Bundan dolayı genelde şiddet uygulayan ebeveynleriyle özdeşleşerek uyumu seçerler. Bu ebeveynlerin geçimsizlikleri, boşanma durumlarında da geçerlidir. Çoğu çocuk ve ergen bu durumlarda umursamaz görünürler. Uyum sağlamış gibi görünmeleri şiddet uygulayanları, şiddeti ve boşanma gibi travmatik bir olayı içselleştirmelerinden kaynaklanır. Bireyselleşmesi engellenen çocuk veya ergenler’de bunu, yani yaşadıkları şiddeti bazen kendilerine bazen de kendilerinden zayıflara gösterecekler’dir.

Çocuklar suç, suçluluk duyguları ve şiddet arasında bir ayrım yapamazlar. Bundan dolayı tümünü içselleştirip, sonra tümüyle dışsallaştırırlar. Şiddet gören çocuk ve ergen ebeveynin korkularını, suçluluk duygularını, kızgınlıklarını da içine alır. İçselleşen bu öğeler işlenmediği sürece kuşaktan kuşağa aktarılır ve şiddet toplumun ilkelerine işler.

ERGENLÎKTE UYULMASI  GEREKEN BAZI KURALLAR

. Çocuk eğitiminde her yaştaki çocuğa istikrarlı yaklaşmak birincil derecede önem taşır. Mutlaka kurallarınız olmalı, çocuklar nerede olduklarını ve nereye kadar gitmelerine izin verildiğini bilmelidirler. Kuralları çiğneyen ergene tatlı bir dille yanlışları hatırlatılmalı, bu konuda ciddi olduğunuz belirtilmelidir. Burada yapacağınız en büyük hata, onları başkalarının yanında, özellikle de arkadaşlarının yanında azarlamanız, öğüt vermenizdir. Ergenler tarafından son derece aşağılayıcı algılanan bu durum çocuğunuzla ilişkinizi koparabilir, çocuğunuz sizi affetmekte güçlük çeker.

. Çocuklar kurallara karşı gelse, uymamak için direnç gösterseler de, kurallar onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlayan bir etkendir. Memnuniyetsiz görünüp, itiraf edemeseler de kurallar çocukları rahatlatır. Kurallar zamanla değişse de önemli olan istikrarın korunmasıdır.

. Değişim hemen hemen tüm insanlar için ürkütücüdür. Çocuğunuzun değişen giyim ve saç tarzı, ilgi alanları, garip arkadaşları sizi korkutmasın. Bu çocuğunuzun ileride serseri veya suçlu olacağı anlamına gelmez. Kendi kişiliğini ortaya koymaya çalışan ergen bunun yolunun farklı olmaktan geçtiğine inanır. Aykırı görünen tarzların altında bazı korkular yatabilir. Bir çok ergende, dövmelerle dolu korkutucu görüntünün altında sert görünüp, insanların uzak durmasını sağlamak, ilginç saç kesimiyle dikkati saçına çekerek, ilgiyi kendi üzerinden çekmek gibi korkulu ve masum niyetlerin olduğunu bilmek gerekir.

. Bazı ergenler ise ebeveynleriyle çok uyumlu olup, anne babaları tarafından düşünülmüş örüntülere çok kolay uyum sağlamış görünebilir. Bu durum aslında çok da sağlıklı değildir. Ergen terapilerinde sıklıkla rastladığımız üzere bu durum derinlerdeki kökleşmiş sorunlara, ciddi korkulara dayanabilir. Bu ergenler tedavi edilmediğinde romantik ilişkilerden kaçınan, tek amaçları anne babalarının beklentilerini karşılamak olan, evlilik ve bağlanma sorunları yaşayan yetişkinler olabilirler.

. Anne baba olarak değişimin ve asiliğin büyümenin doğal bir parçası olduğunu bilmelidir. Doğru ebeveyn yaklaşımı yeni deneyimleri kısıtlamak ve bastırmak değil, yarının yetişkinlerini pozitif yaşantılara yönlendirmektir. Sesi sonuna kadar açarak müzik dinleyen çocuğunuza ‘’şunun sesini hemen kıs’’ demek yerine, ‘’bunu ben de dinlemek istiyorum ama sesini biraz kısarsan daha iyi anlıyorum’’ demeniz, çok daha ılımlı davranmasını sağlayacaktır.

. Ergen çocuğunuza ailenin bir parçası olduğunu her zamankinden daha fazla göstermelidir. Dönemin gereği soyutlandığını düşünen ergen ya iç dünyasına kapanır, ya da arkadaşlarıyla daha fazla zaman geçirmeye başlar. Çocuğunuzun hobilerini, sevdiği müzikleri, filmleri bilirseniz, onları neyin korkuttuğunu neyin güldürdüğünü bilirseniz, hayran oldukları şeyler ya da şahıslarla ilgili bilgi sahibi olursanız, hangi dersi niye sevip hangi dersten neden hoşlanmadığını bilirseniz, yani onlarla ilgilenirseniz ve anlamaya çalışırsanız her şey daha yolunda gidecektir. Özel hayatlarına karışmanız ve onlara patronluk taslamanız ergeni sizden süratle uzaklaştırabilir.

ERGENLÎK DÖNEMÎNDE EBEVEYNE VE ÖǦRETMENE DÜȘEN GÖREVLER

Tüm insanlarda başkaları tarafından sevilme ihtiyacı ve başkalarına sevgi gösterme kapasitesi vardır. Doğumdan itibaren sevilme ve korunma ihtiyacındaki insan yavrusu, ne kadar ilgi ve sevgi görürse ruhsal yönden o kadar sağlıklı olacaktır. Sevgi ve şefkat görerek büyüyen çocuklar özgüvenli, yaşam dolu ve mutlu olurlar. Bu çocuklar yetişkin dönemlerinde de başkalarına sevgi göstermede, karşılıksız sevmede ve karşı tarafın sevgisini doğru değerlendirip almada daha başarılıdırlar. Sevmeyi ve sevilmeyi bilen yetişkinlerin yetişmesi ebeveynlerin tutumuna bağlıdır. Başkalarını da beğenme, başkalarını takdir etme, diğerleriyle gurur duyma, başkalarına değer verme gibi özellikler sevgi duygusunun farklı ifadeleri olup olgun sevgiyi işaret eder

Öncellikle, bir genç adayιnιn kişilik sahibi, kendine güvenen, etik ve ahlaki kurallara saygılı bir birey olarak topluma kazandırmak ve mesleki hayata hazırlamak için yetişkinler olarak hepimiz sorumluluklarımızı bilmeli, eğitim ve öğretim konusunda bilinçli olmalıyız. Unutulmamalιdιr’ki, ergenler yapıları gereği karamsarlık, huzursuzluk ve iç sıkıntısı içinde bunalmış bir durum ile karșι-karșιya kalan birey konumundadιr’lar, en belirgin sorunları da bu olduǧu anlaşılmamakta’dır. Ebeveyn olarak onu anladığınızı gösterir, kendisine güven verir, içinde bulunduğu duygusal durumun yaşa ve döneme bağlı bir șekilde anlayabilir ve gereken yardımda bulunursak bu döneme özgü ve geçici olan kritik durumdan kendisini kurtarmιș sayιlιrιz. Gerek ergen terapisinde, gerekse ebeveynlerin ergene yaklaşımında ergenin duygusal gelişimi ve duygusal özelliklerinin bilinmesi çok önemli’dir. Evde anne babanın, okulda öğretmenlerin bilinçli yaklaşımı ergenin kaygılarını azaltarak yetişkinliğe geçişini kolaylaştıracaktır.

Ergenin güven eksikliğini tamamlayacak en önemli etken ebeveynleri tarafından sevildiklerini bilmeleridir. Anne babanın çocuğa olan sevgilerini açıkça ifade edebilmeleri çocuk gelişiminde çok önemlidir. Yeterince kabul ve sevgi görmeyen ergen, ilgi odağı olmak için uyumsuz davranışlar sergileyebilir ya da isyankâr tavırlar gösterebilir. Duyguların ifade edilemediği ailelerde yetişen gençler donukluk ve duygusal yaşarlar. Benlik değerlerini gerçekçi biçimde algılayamayan bu gençler kendilerini değersiz bulurlar ve sosyal ilişkilerde zorlanırlar.

Konuyu dikkate alarak ebeveynlerin Ergen karșιsιnda şu konulara hassasiyet göstermeleri önem arz etmekte’dir :

. Bağımsızlaşmasını engellemeyin, Akranları yanında eleştirip, kaba davranmayın, Genci, istemediği alanlara yönlendirip, zorlamayın, Gencin söylediklerini eleştirmeden, küçümsemeden ve yargılamadan dinleyin, Onu aşağılamayın, başkaları ile kıyaslamayın, Genci, istemediği alanlara yönlendirip, zorlamayın, Kapasitesi üzerinde görevler beklemeyin.

. Taklit edilmek ve azarlanmak ergenler için oldukça yaralayıcıdır. Karşı cins tarafından beğenilmeme, karşılıksız aşklar gibi duygusal travmalar da ergenler için dramatik olabilir.

. Akranlar arasında kabul görmek ergen için çok önemlidir. Burada evdeki değer yargıları ile arkadaşların değer yargılarının çatışması sıklıkla görülecek ve ergen büyük ikilem yaşayacaktır. Sınavlarda başarı kazanıp kazanamama, spor etkinlikleri, kız ya da erkek arkadaş edinip edinememe gibi pek çok durum ergenlik çağında reddedilme endişelerini büyütür.

. Ergenlerdeki değişim karşısında panik olmanıza gerek yok. Çocuğunuzla yeteri kadar konuşmanız ve kendinizi olayların akışına bırakmamanız kontrolü kaybetmemenizi sağlayacaktır. Birbirinizin duygularına saygı duyduğunuz, ilgili ve paylaşımcı olduğunuz sürece iletişimde aşama sağlarsınız.

. Gururu zedelenen ergen üzüntü, kırgınlık, kızgınlık ve öfke duyar. Birçok ergen, konumu itibariyle öfkesini gizlemek zorunda kalabilir. Bu da gerginlik ve hırçınlık yaratır. Engellenen herhangi bir isteği, akran grubuyla ve yetişkinlerle sosyal ilişkilerindeki aksamalar da tedirginlik ve huzursuzluğunu arttıracaktır bu olgu ergen için ayrıca bir travma yaratmaktadır.

ERGENLÎK ASLA LAFAZAN, ÜTOPÎK BÎR EVRE DEǦÎLDÎR

Psikolojiye ergenlik dönemi kavramını kazandıran G.Stanley Hall, ve Charles Darwin' in evrim kuramında Ergenlik döneminde bireyin ilkel tepkileriyle insani değerleri arasında çelişkiler doğmakta,”çatışma yaşanmaktanlιǧι” yönündeki teorik kuramι ile açιklιk kazanmιștιr. Bu kurama göre Ergenlik dönemindeki genç temel içgüdüleri tarafından güdüsel tarafa yönlendirilirken toplumsal kurumların da farkına varmakta, iki arada bir derede kalmaktadır.

Hall, insan evriminin ilkel basamağına benzettiği çocukluğun yanı sıra ergenlik dönemini eğitilebilir, geliştirilebilir bir dönem olarak daha üst basamağa yerleştirmiştir. Düşünebilen, mantık yürütebilen, kültür ve toplum içinde kendi konumunu algılayabilme kapasitesindeki ergen bütünleşmesini tamamlamaya hazırdır diye açıklar.

 

Bibliografi

G. Stanley Hall :

. Adolescence (Gençler)

. Educational problems ( Egitim sorunlari)

ErikH. ERIKSON :

. Insanin 8 Evresi

. Ergenetik kuram

. Gençlik dönemi

. Gelișme krizleri

. Kimlik ve kriz

Sigmund FREUD :

. Cinsellik üzerine

. Günlük yasamin psikopatoljisi

. Uygarligin huzurbazlığı

. Düșlerin yorumu

. Narsissizm üzerine ve Schreber vakasi

. Grup psikolojisi ve ego analizi

. Bir yanılsamanın gelecegi

. Haz ilkesinin ötesinde

. Bilinçsizlik ve psikanaliz

Charles DARWIN :

. Tutkularimiz en büyük zaaflarimizdir

. Seksüel seçme

Anna FREUD :

. Ben ve savunma mekanizmasi

. Anne, Babalar ve Ögrenciler için

. Ego, savunma mekanizmasi

Melani KLEIN :

. Cocuk psikanalizi

. Hasret ve Sükran

Kurt LEWIN :

. A dynamic theory of personnalty (Kișiligin dinamik sekilleri)

Margared MEAD :

. Samaoda ergen olmak

. Üç ilkel toplumda cinsiyet ve davranis

. Kültür ve baglanma

. Bir görme biçimi

Harry Stack SULLIVAN :

. Psikiyatrinin Temel kavramlari

. Psikopatolojik kisilik

Eric FROMM :

. Sevme sanati

. Sağlıklı toplum

. Insandaki yıkıcılıgın kökeni

. Sahip olmak yada olmamak

Alfred ADLER :

. Insan Psikolojisi

. Yașamsal sorunlar

. Insan tabiatini tanima

. Bireysel psikoloji

. Yașamın anlam ve amaci

 

 
 

 

Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye
 

sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.