Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     


 

Prof. Dr. İlhan TOMANBAY

tomanbay@sabev.org.tr

 i.tomanbay@gmail.com 
 



 MESLEK KONUSUNDA ÇEŞİTLEME ÖNSÖZ
 

 
Faruk Güçlü’nün Tarihten Günümüze Unutulan Meslekler adıyla hazırladığı bu kitabı beni meslek kavramının ne olduğu konusunu düşünmeye götürdü. Meslek nedir?

Hepimiz farklı işlerden para kazanıyor, sorulduğu zaman mesleğim şu diyerek kendimizi tanımlıyoruz. Ancak mesleğin ne olduğunu biliyor muyuz gerçekten? Meslek derken neyi anlıyoruz, anlamalıyız? Her yapılan meslek midir? Ya da onu nasıl adlandırmalıyız? Belki de farklı bir kavrama daha gereksinimimiz var ve biz bunu bilmiyoruz.

Meslekler ne zaman ortaya çıktı? Ne yaparsak meslek olur, ne yaparsak meslek olmaz? Meslekler arasında farklar var mıdır? Meslekle meşgale (uğraşı) arasındaki fark nedir? Hele bu kitapla ilgili olarak,eski zamanlardaki üretim ilişkileri bağlamında meslek ne demekti? Çerçevesi nasıldı, bugün değişti mi,gibi sorular geldi aklıma. Bunlar yanıtlanmadan bir mesleği ya da meslekleri tanımamız kolay olmaz.

Bunları yanıtlarsak hem mesleği tanıma kolaylaşır hem bu kitabı okumak daha zevkli duruma gelir. Bugünü anlayabilmek için de tarihe bakmak kaçınılmaz bir yöntem olarak karşımızdadır.

Faruk Güçlü bu kitabıyla bu yönden de işimizi kolaylaştırıyor.Önce bilelim ki meslek Arapça kökenli bir sözcüktür. Türkçeleşmiştir, bizdendir. Üstelik Türkçe ses uyumuna da uyduğu için vazgeçilemeyecek kadar bizdendir. Sözcüğün Arapça’daki kökenine inecek olursak, kökenbilimsel (etimolojik) olarak, tutulan yol, gidilen yol demektir. Burada kastedilen yol somut, görünen bir yol değildir. Soyut bir yoldur. Seçilen düşünce,izlenen düşünce anlamını taşır. Düşünce yoludur. Mezhepte, maneviyatta tutulan yol demektir.

Meslek Arapça ad olan bir sözcükten, sülûk’tan gelir (slk kökünden…). Sülûk bir tarikata bağlanarak,benzeştirme yoluyla söylersek yapışarak, inandığı yolu izleme demektir. Çoğulu, gene Arapça’da mesaliktir. Çoğul ekiyle, meslekler, ki bu da sülük edilen yollar, tutulan yollar demektir. Seçilen de manevi yollar olduğuna göre seçilen bir gidiş, alınan bir yaşama biçimi, kendini geliştirmek için bir tarikata bağlanmak ve o yolda gitmenin adıdır. Arapça’da ve kavram kökeninde meslek1

Bu deyiş o bildiğimiz meslek kavramını anlatmaz, yapılan iş anlamında değildir. Bir inanç, bir düşünce ufkunca gitmek demektir. Bu bağlamıyla anladığımız meslek kavramının tarihte belirmesinden çok önce türetilmiş bir kavram. Soyut, dinsel ve ve yol belirleyen…

Ancak bildiğimiz meslek kavramı bu anlamlandırmadan, bu deyişten çıkmıştır. Tutulan yol, seçilen yol,gidilen yol... Denebilir ki bu soyut düzlemde meslek sözcüğüyle simgeleştirilen yol giderek somut bir anlam kazanmış ve insanın toplumda yaşaması, yaşamını sürdürmesi için sürekli yaptığı ve para kazandığı işi anlatmaya dönüşmüştür. Yaşamı boyunca gittiği yol da mesleği ile gittiği yol değil midir insanın? Bağlam bu.

Soyut anlamda meslek kavramı, insanı yücelten, cennete götüren ve bir gruba katılarak erdemleşmek için o düşünce doğrultusunda yürümeyi anlatmakta iken, somut anlamda meslek kavramı, yapan insana toplumda farklı bir statü kazandıran, toplumsal yaşamın sağlıklı sürmesi için işbölümü ve görev paylaşımı yaparak mal ve hizmet üretilmesini sağlayan, bu arada o işi yapanın da bu yolla kendisinin ve ailesinin yaşamını sürebilmesi amacıyla düzenli olarak yaptığı iş anlamına dönüşmüştür.

Bu yapılan iş tarihte, uzun süre, Arapça kökenli Osmanlıca bir sözcükle, zanaat olarak adlandırıldı. Bu deyişe sınaat sözcüğünden ulaşıldı. Bir “san’at” yapmak… sanat üretimleri yapmak anlamındadır. Çünkü gerçekten elle yapılan bir çarık, bir düven, bir eğer, bir elek, bir hamur tahtası, bir tahta kaşık
------------------------------

1 Bunun için internette birçok kaynak bulunabilir. Osmanlıca Türkçe birçok sözcükte ve Risale-i Nur’la ilgili birçok kaynakta bu bilgiye
ulaşılabilir.

Bir örnek: http://www.risaleinurenstitusu.org/shared/lugat/lugat.asp (E. 3. 5. 2015).

vb… gibi araçlar/mallar tek tek elle yapıldığı için bir sanat üretimiydi. Bugünkü sanatsal eylemler için de bu yüzden sanat sözcüğü güzel yakışmıştır. Bugün de sanatkârlar/sanatçılar üretimlerini tek tek elleriyle yapmıyorlar mı?

Ancak zaman içinde tek ve özel kalan el üretimine sanat, sanatsal bir özen gösterilmeden aynısından elle arka arkaya yapılan üretim işlerine de zanaat denmeye başlandı Türkçe’de. İkisi arasında ortaya çıkan bir başka fark da, sanat geçim için satma kaygısı olmadan yapılan bir üretim iken zanaat geçim için yapılan bir üretim olduğudur. Bu cümlede yeralan birinci sanatla belirtilen ürünün satılması ya da
satılması amacının olması ile ikinci sanatla üretilen ürünün (zanaat) satış için de olsa sanatsal titizlikle yapılması yönleri bu temel gerçeği değiştirmez.

Zanaat üretimle ilgili, yaşayabilmek, para kazanmak ve geçinebilmek için sürekli yapılan işe denir.Dokuma, marangozluk, semercilik, dülgerlik vb. gibi… Eski dönemlerde bir şey üreten zanaatkârdır. Bir tahta kutuyu üreten zanaatkâr, o kutu üzerine oyma desenler yapan san’atkârdı. Bu ayrımlamaya dayanarak sanat dalına güzel sanatlar dendi, zanaat çerçevesindeki üretime uygulamalı sanat…Zanaatkâr yaptığı üretimleri yapıp satmak ve bu yolla geçimini sağlamak için yapardı ve yapar.Meslekleşme anlayışının doğumudur bu!

Hizmetin meslek olarak algılanması çok daha sonra ortaya çıktı. Zanaatın mal üretim işlevini zaman içre ortaya çıkarak hizmet üretimi yapanlar paylaştı. Hizmet sanayileşme ile meslekleşti. Sanayileşmeden önce hizmet işleri birinin yanında çalışma, ona “kapılanma” olarak görülüyordu. Onun besleme anlayışının miktarına göre parasal olarak “destekleniyorlar”, kimi yerlerde de kendilerine ulufe verilerek yaşamlarını sürdürmeleri sağlanıyordu. Saray soytarıları, hokkabazlar, derebeyin yanında çalışarak karnını doyuran hizmet erbabı (sahipleri), kâhyalar, kethüdalar, uşaklar, seyisler, kizirler
(muhtar yardımcısı)… gibi kimselerin yaptığı işler derebey döneminde meslekleşemediler Seyislik hizmettir ama meslek olarak görülmez. Hazinedar derebey döneminin memurudur ama memur gibi mesleksel bir statüsü yoktur. Kervansaraylarda da hizmet edenler büyük çoğunlukla han sahibinin ortakgeçim sürecine katılan akrabaları ya da yakınlarıydılar.

Ercüment Ekrem Talu (1886-1956) bir yazısında şöyle der: “Eli yüzü düzgün, işgüzar bir yamağı mektupçu efendinin yanına kapılandıracaklar.” (TDK Güncel Türkçe Sözlük;
www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=YAMAK (E. 25 08 2015)). Yani henüz meslek değil mektupçu efendinin yanında yardımcı işçilik yapmak. Mektupçuluk bile meslek değil henüz. Bir statü sadece. Devletten ödenekli, statüsü yüksek bir geçim yolu. (Mektupçu bürokrasinin ilk filizlenme örneklerinden biridir.) O da – askeri değil, sivil anlamda - bir kapıkulu aslında. Yanında ona yardım eden de kapılanmış oluyor. Geçim için değil statü, daha rahat yaşam için yapılan bir iş ve kazanılana statü
bunlar.

Hizmet vermek sanayileşmeyle meslekler kategorisine girmeye başladı. Parayla yapılır işlerden oldu.Lokantalar açıldı, aşçılar, garsonlar çalışmaya başladı. Atölyelerde (demirhanelerde,marangozhanelerde) çıraklar, meslek aksaçlılarının (duayen) yanında yamaklar meslekleşmenin yolunu açmaya başladılar. Böylece hem maddi üretim hem hizmet üretimi iki ayrı meslek kategorisi olaraktarihte yerlerini almaya başladılar.

Kentleşmenin ortaya çıkıp gelişmesiyle birlikte zanaatkârlık kendisine uygun, yani para getirici ve üretimi arttırıcı zemin buldu. Kentsel ortamlarda zanaatkârlık gelişmeye başladı. Zanaatkârlık kentleşmeye koşut büyüdü. Çünkü pazar vardı ve büyüme gizilgücü büyüktü. Giderek ve hatta denebilir ki hızla daha bir meslekleşti. (Çalışan insanın seçtiği bir işi gelir sağlama, yani, yaşamını sürdürme amacıyla düzenli ve sürekli yapması olarak alıyorum meslekleşmeyi…)

Bu süreç içinde işyerleri, atölyelerin sayısı arttı. Bu meslek çerçevelerine çalışanların sayısı ve yardımcılarının sayısı arttı. Konulara göre derinleşme ya da uzmanlaşma başladı. Herkes her işi yapamaz oldu. İşlerin “erbabları” ortaya çıkmaya başladı.

Bu süreç içinde zanaatkârların yanında çalışanlar da statü aşamaları gösterdiler. Yeni başlayan ve en genç olanlardan o işi yapanlara çırak, belirli bir düzeye, ustalık aşamasına gelen ve ama ustanın yanından ayrılmayıp orada devam edenlere kalfa, ayrılıp kendi işini kuranlara usta denmeye başladı.Zanaat statüleşiyordu.

Kentler (a) aynı üretim ve - zaman içinde giderek - hizmeti yapan, (b) bu işi sürekli yapan ve (c) bu işten para kazanan kimselerle dolmaya başladı. Toplum feodaldi, ama köydeki tarım ilişkilerinden farklı bir yapılanmayla kentler oluşuyordu ve bu yeni toplumsal ilişkilere, yani meslek elemanlarına kentlerin gereksinimi vardı. Tarımdışı farklı boyutlu işler ortaya çıkıyordu. Toplumlar yerleşik düzen içinde büyüyüp karmaşıklaştıkça herkesin kendisi ya da yakınları için yaptığı üretim düzeni aşılıyor, daha çok
insan için özel iş edinmiş kişiler belli üretimleri ardı ardına yapmaya başlıyorlardı. Sarık gibi, semer gibi, kayış gibi… Bunlar kentlerde belirli adreslerde yerleştiler, üretim yaptılar. Bu yerlere işlik (atölye) ya da dükkân denildi. Bu iş için özel mekânlarda yorgancılar, ayakkabıcılar ortaya çıktı. Ya da sokaklarda dolaşarak evlerinde yaptıkları üretimleri sokak sokak satmaya başladılar. Şerbetçi gibi, macuncu gibi, yoğurtçu, pamuk helvacı gibi… Ya da gene sokaklarda belirli hizmetler için kendilerini hazırlayanlar ilk meslek elemanları olarak görülmeye başladılar. Arzuhalci gibi, kalaycı gibi…

Tarımın bulunduğu MS 300’lü yüzyıllardan sanayileşmenin ortaya çıktığı 1600’lü yıllara kadar uzamış olan tarım döneminin sonlarında meslekleşmeye başlayan elişi üretim ve yeni yerleşimlere satış yapan zanaat ve zanaatkârlar gelişmelerini sürdürdü.

Sanayileşmenin toplulukları büyütmesi, yerleşimleri yaygınlaştırması, toplumları karmaşıklaştırması ve bu büyüme sürecine bağlı olarak gereksinimlerin farklılaşması, çeşitlenmesi ve karşılanmalarının da acillenmesi ile meslekleşme hızlandı. Sanayi üretimi işi ve iş çeşitlerini arttırdı. Toplum bu yönde örgütlendikçe ve devlet aygıtı ve yönetimi büyüdükçe zanaatkârlık yerini mesleklere bıraktı; ortadan kalkmaya başladı. Seri üretim yapan sanayi kültürü hem el işlerini yetersiz bırakıyor hem pahalı
kılıyordu artık. Makine ile daha hızlı ve çok sayıda üretilen – hazır - yastıklar, yorganlar eskinin elle diken yorgancının ürünlerine; makine ile üretilen ayakkabılar ayakkabıcının tek tek eliyle ürettiği ayakkabılara vazgeçilmez biçimde rakip oldular. Günde binlerce ayakkabı çıkaran fabrikalar, sınırlı sayıdaki el üretimini gereksizleştirecek kadar nitelikli ve ucuz üretilen fabrikasyon dokuma kumaşlar, halılar…zanaati ve zanaatkârı ortadan kaldıracak dönemleri getirdi. El işi üretimler yerlerini makine üretimlerine, işçiler eliyle yapılan seri üretimlere bıraktı ve sanayileşme uzmanlaşma alanlarına göre
çeşitlenen “meslekleri” ortaya çıkarmaya; zanaatkârlığı tarihin sahnesinden indirmeye başladı.

Bu kitabın konusu değil ama meslek konusu düşünüldüğünde şu da herhalde bilinmelidir. Mesleğin İngilizcesi profession’dur. İngilizce’de bir de occupation vardır. Bir de trade vardır;workmanship vardır. (Job gibi daha çok iş, uğraşı anlamı ağırlık kazanan başka kavramları saymıyorum.)

Bunların içinde trade, craft, panurgy, workmanship sözcükleri zanaat sözcüğünü karşılamaktadır. Bu terimleri dışarıda tutarak gelelim Türkiye’de ve Türkçe’deki meslek sözcüğü ile ilgili ciddi sıkıntıya.

Occupation ve profession sözcüklerinin ikisi de Türkiye’de tek bir sözcükle, meslek sözcüğüyle karşılanmakta ve bu da mesleklerin konumları ve öğretimleriyle ilgili olarak büyük karışıklıklara yolaçmaktadır. Çünkü profession ile occupation ile anlatılan mesleklerin arasında da bu yazının sınırlarını çok aşan ciddi farklar vardır.

Profession düzenli ve çağdaş eğitim, öğretim süreciyle, zaman içinde sağlanan donanımla, bilgi ve beceriyle sağlanan mesleği anlatmaktadır. Yani bugünkü anlayışla, dört ve daha yukarı öğretim süreci sonunda yapılan meslekleri anlatır. Uygulamadan (pratikten) önce bilim ağırlıklı, disipliner (bilim dalı) temeli olan, yaratıcı ve sorun çözücü yönü baskın, daha evrensel kuralları olan mesleklere verilen addır profession. Mühendislik, mimarlık, hekimlik, işletmecilik, psikologluk, avukatlık, sosyal çalışma vb.
gibi…

Bir ve iki yıllık eğitim ve öğretim, daha sınırlı bilgi ve daha çabuk sağlanabilir beceriyle kazanılan mesleklere de occupation, ya da vocation denmektedir. Bilimden önce uygulama ve beceri ağırlıklı,disipliner (bilim dalı) temeli daha sınırlı olan, yaratıcı ve sorun çözücü niteliği bulunmayan, sorun çözme yerine çare bulması beklenen, gene evrensel ama yerel ve kültürel değer ve kuralların etkisi daha fazla olan mesleklere verilen ad occupation’dur. Bunlar profession konumundaki mesleklere yardımcı, kolaylaştıcı, bir başka deyişle o işi tamamlayıcı olarak gelişmiş mesleklerdir. Onlarsız işler çok zor olur. Sekreterlik, teknikerlik, sosyal yardımcılık vb. gibi yardımcı meslekler bu kapsamdadır.

İki farklı boyuttaki işlerin tek bir meslek kavramıyla adlandırılması büyük sıkıntılar yaratmaktadır. İkisi de meslek olarak adlandırılınca anı hukuksal konumları talep etmek kolaylaşmakta, önlisans ile lisans düzeyindeki meslekler arasında statü, pozisyon, hak ve hukuk düzlemlerinde karıklıklar ortaya çıkmaktadır.

Bu sorun Türkçe uygun terimler bulunarak mesleklerin hukuksal algılanışları adına çözülmelidir. TDK tarafından meslek karşılığı türetilen sözcük uğraştır. Uğraş, uğraşı sözcüğü ile aynı kökten olup uğraşı, Arapça meşgalenin Türkçe’deki karşılığıdır. Meşgale meslek değildir. Görev ve meslek çalışmaları dışında, para kazanma kaygısı olmadan zaman verilerek yapılan işlere uğraşı denir. Bu yüzden olacak uğraşı değil de uğraş sözcüğü meslek karşılığı olarak uygun görülmüştür. Ancak uğraş uğraşı ile çok yakın olduğu için meslekten çok uğraşı anlamını daha güçlü çağrıştırmaktadır. Ayrıca TDK sözlüğü uğraş sözcüğünü hem profession hem occupation karşılığı olarak gösterdiğine göre belirttiğimiz sorun gene çözülmemektedir. Acaba sözcük kısırlığı nedeniyle profession karşılığı meslek, occupation karşılığı uğraş mı denmelidir, bilemiyorum. Sıkıntılı bir durum!

Özellikle lisans ve önlisans mezunlarının, benzer, hatta aynı adlarla mezun edildiği bölümlerin bulunduğu ve hatta YÖK tarafından da sorun olarak üzerinde durulmadığı bir dönemde ülkemizde ne önlisans mezunları ne lisans mezunları mesleğinin adını koyamamakta ve bunun sıkıntısını yaşamaktadırlar. Yanlış adlandırmalar da hem o mesleklerin elemanlarına hem de mesleğe zararlar vermektedir. Önlisans ve lisans düzeylerinde mezun olanların meslekleri nasıl adlandırılmalıdır acaba? İkisi de meslektir diyebilirsiniz. Önemli kategorik farkları olan önlisans ve lisans düzeylerindeki mesleklerin farklılıklarını ortaya koyacak bir yeni kavram arayışı zorunludur. İngilizcede ve diğer gelişmiş dillerde olduğu gibi… Bu kitap, Türkiye’de özellikle sosyal meslek alanlarında daha henüz konuşulmaya bile başlanmamış, hatta farkına bile varılmamış olan occupation ile profession farkının tartışılmasını tahrik edebilirse boyundan çok büyük bir işi başarmış olacaktır.

Bakın, Güçlü’nün tarihten süzüp çıkardığı “unutulan meslekleri” tanımaya çalışmak bizi aldı, nerelere götürdü. Tarihten bugüne uzanan yolculukta, atinin kökünün mazide olduğunu bilerek yürümemiz gerekiyor, ki eksikliklerimizi görelim ve tamamlamak için çaba harcamamız gerektiğini görelim.

Tarihten günümüze mesleklerin gelişme süreci incelenir ve irdelenirken, kavramsal sınırlılığa dayalı bu tür tıkanıklıklar da aşılmalıdır. Zamanında zanaatkârların loncalarda aştığı gibi… Bu sonsuz meslekleşme sürecinin Osmanlılardaki başlangıcını bize sunan bu kitap daha sonraki birçok tartışmaya temel olacaktır besbelli. Çünkü;

Faruk Güçlü’nün bu sözlüğü bir dönemin mesleklerle ilgili öyküsünü kalıcılaştırıyor. Tarihten günümüze unutulan meslekleri belgeliyor, genç kuşaklar için temel sağlıyor.

Aklınıza gelebilir. İnternet ortamında bu tür bilgiler var, istenirse bulunabilir, kitap niye diye sorabilirsiniz. Bu kadar farklı meslekleri, zanaatleri, bunlarla ilgili farklı kavramları internette birarada, derlitoplu bulmak olanaksızdır. Çok ciddi bir arama ve ayıklama çalışması gerekir bu sonuca ulaşmak için. Güçlü bunu yapmıştır işte. Geceleri gündüzlere katan bir çalışmayla kitaplardan ve internetten süzülmüş bilgilerin imbiğidir bu kitap. Damıtılmış bilgilerin güncellenmiş tezgahıdır.

Kültüre yaptığı bu zahmetli ve güçlü katkı için Güçlü’ye teşekkür etmeliyiz.
 

 
 



Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.