|
Prof. Dr. İlhan TOMANBAY |
|
SOSYAL ÇALIŞMA VE AVRUPA SOSYAL ŞARTINI |
Ben bugün sosyal çalışmanın tanınmama, statü yokluğu, kadrolarının başka mesleklerle paylaşılması, meslek kişiliğinin parçalanması, açıköğretim sorunu, lisans ile önlisans öğretim ve eğitimlerin adlarının aynı olması, sosyal çalışma görevlisi kavramının ortaya çıkışı, özgüven zayıflığıyla patlaması arasında gitgeller vb. gibi birçok başına gelenleri temelde (ceteris paribus) kavram eksikliğine ve kavram algısızlığına bağlarken (kargaşasına değil) hiç de yanlış yapmadığımı her konu ve örnekle tanıtlayabilecek durumda olduğumu söylemeliyim. Facebook’ta 2018 Mayıs-Eylül arasında sürdürdüğüm kavram algısını ve buna bağlı olarak düşünce geliştirme amaçlı saydamlarımın birinde çok değer verdiğim sevgili meslektaşım Nihat Tarımeri bir çığlık atmış. Diyor ki; “AVRUPA SOSYAL ŞARTININ 14. MADDESİ SOSYAL HİZMETLERDEN YARARLANMA HAKKINI İÇERMEKTE OLUP SOSYAL HİZMET YÖNTEMLERİNİ DE YÜKÜMLÜ KILMAK HERHALDE ESTONYALILAR İÇİN GALİBA.."SOSYAL ÇALIŞMA GÖREVLİSİ" VE ASDEP İLE SOSYOLOG,ÇAKMA PEDAGOGLARIN BENZER YETKİYE SAHİP OLUNMASI İLE 2005 DEN BERİ SÖZ KONUSU OLAN YOZLAŞMIŞ SOSYAL HİZMET TÜRKİYE İÇİN NE ZAMAN NORMALLEŞECEK.?TÜRKİYEDEKİ BİR ÇOCUĞUN GELECEĞİNİN KARARTILMASI YERİNE ALMANYADAKİ ÇOCUKLAR GİBİ KORUNMASINI HALA HAYAL EDİYORUM....” [Kendisi büyük harflerle yazdığı için ben de öyle aldım.] (İlhan Tomanbay, Facebook, 28 08 2018)
Bu hizmetleri de (sosyal refah hizmetlerini) ASŞ’nı okuyanlar bilir, içinde yeralan birçok temel haklarla somutlaştırmıştır. Barınma, sağlık, eğitim hakları, işçi hakları, tam istihdam, eşit işe eşit ücret, doğum izni, sosyal güvenlik, yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı koruma, seyahat özgürlüğü ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulmama, yaşlıların, engellilerin, göçmen işçilerin durumlarının iyileştirilmesi gibi. Bunlara sosyal hizmeti çok daraldıkları durumlarda verebilirsiniz, ancak, sosyal refahın sağlandığı ülkelerde “çok daralma” içine girenlerin sayısı çok düşük ve ani durumlarda olur zaten.
“Sosyal refah hizmetlerinden etkili bir şekilden yararlanma hakkını sağlama bakışıyla, anlaşmalı taraflar, sosyal çalışma yöntemlerini kullanarak hem bireyin hem topluluk içindeki grupların refah ve gelişimine ve onların sosyal çevreye uyumlarına katkı sunacak hizmetlerin geliştirilmesi ve sağlanmasını üstlenirler.” Demek ki sadece SH’ler değil, SRH’leri. Sorumlusu sadece sosyal çalışmacı değil, birçok mesleklerle soluk alıp veren geniş bir meslek alanı. Ancak, dikkat edelim, sosyal refah hizmetlerini yönetecek mesleksel güç sosyal çalışma olarak görülmüş ve sosyal refah hizmetlerinde ana meslek sosyal çalışma olduğu için bu mesleğin yönlendirmesi vurgulanmış ve o yüzden sosyal çalışma yöntemleri denmiştir. Bu noktada, sosyal çalışma mesleğinin sosyal refah alanında rolü olan diğer meslekler yanında ne denli önde ve belirleyici olduğunu açık ve ham sözlerle değil zarif bir ifadeyle belirtilmiş, tüm sosyal refah hizmetlerinin sosyal çalışma mesleğinin yöntemleriyle belirtilen hedefe sağlanmasını üstlenmeleri gerektiği söylenmiştir. Aynı sağlık alanında hekimin, eğitim alanında öğretmenin belirleyici rolü gibi, sosyal refah alanında da sosyal çalışmanın rolü başat roldür. Yani Avrupa Sosyal Şartının tarafları – sosyal hizmet demiyor, sosyal çalışma diyor, çünkü sosyal hizmetleri aynı metinde social service olarak kullanmış, yoksa karışıyor ve bilmeyenler sosyal hizmet dediğin zaman social service mi social work’u mu kastettin, zinhar anlamıyorlar. Daha kötüsü social service’yi meslek diye görmeye başlıyorlar ve bu sosyal çalışmacıların kendilerine yaptıkları en büyük kötülük. (Yeri gelmişken: İçinde 50 kez sosyal geçen bir sözleşme (ASŞ) sosyal çalışma terimini kullanmaz mıydı? Sosyal refah alanında tek kullanılan meslek adı sosyal çalışmadır.) Dolayısıyla sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı değil, sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı diyor ASŞ. Çünkü daha kapsamlı. ASŞ sosyal hizmet yöntemleri demiyor sosyal çalışma yöntemleri diyor. Evlere kurban eti dağıtma yönteminden ya da depremde battaniye dağıtma yöntemlerinden sözetmiyor, derin bir mesleğin derin ve soyut yöntemlerinden sözediyor koca ASŞ. Nasıl sürdürüyor metni? Sosyal çalışma - mesleğinin - yöntemlerini kullanarak, bakın şimdi, tam sosyal çalışma!, “hem bireyin” (SÇ’nın hedef öznesi!), hem “topluluk içindeki grupların” (SÇ’nın ikinci hedef öznesi!) (ve bakın toplum demiyor, topluluk içindeki diyor, ne güzel ve doğru!) – genel anlamda – “refah” (sadece SH değil!) ve “gelişimine” katkı sunacak “hizmetlerin” geliştirilmesi ve sağlanmasını üstlenirler. Diyor!. Ayrıca sosyal refah hizmetleri kavramını sosyal hizmetler olarak çevirirseniz ASŞ metninin 16. Maddesinde geçen “sosyal hizmetler” (social services) kavramını nasıl çevireceksiniz? Tabii ki onu da sosyal hizmetler olarak. O zaman da okuyanlar için sosyal refah hizmetleriyle sosyal hizmetler arasında hiçbir fark yok. İşte bu farkları törpüleye törpüleye sosyal çalışma tamamen törpülendi ve sosyal hizmetlere indirgendir koca meslek. Üzüntü verici! Yani sadece sosyal hizmetler değil kastedilen. Geniş bakmak gerek. Ve kaldı ki bu geniş sosyal refah hizmetlerine sosyal çalışma mesleğinin yöntemleriyle ulaşılabileceğini belirtiyor. Kim? Avrupa Sosyal Şartı! Bu çok önemli Türkiye’deki sosyal çalışmacılar için. Hem bu cümle çok önemli hem bu cümleyi ASŞ’nın söylemesi. Sosyal çalışma mesleğinin değerini göstermek için daha nasıl bir örnek istiyorsunuz? Var mı hakkınız bu derin ve yüce mesleği sosyal hizmete indirgemeye? Ne güzel; bir Avrupa Sosyal Şartı sosyal çalışma mesleğine bu denli değer veriyor; atıf yapıyor. Ve biz bunu küçültüyoruz ve maalesef buna bağlı olarak da giderek kendimizi içten içe küçümsüyoruz. Bilinçaltı küçümsememizi de mesleği lisans düzeyinde uzmanlaştırarak ve süpermenleştirerek bastırmaya çalışıyoruz. Oysa ne uzmanız ne Süpermen. Ama içi dolu, çevresi geniş, insanın sosyal sorunlarını çözmeyi hedef alan, önemli, değerli ve anlamlı bir mesleğin elemanlarıdır sosyal çalışmacılar. Siz mesleği bu boyutta görün,
değerlendirin, öğretin ve yüceltin, görün bakın mesleğinizden nasıl doyum
alacaksınız; statünüzün ne denli yüksek olduğunu farkedeceksiniz. Bunu
farkedince de içi boş bir uzman kavramına ve sadece espri boyutunda
değerli olan bir Süpermen deyişine bu kadar bağlanmayacaksınız. Sizin mesleğinizi başkalarına yaptıranlar
varsa bunun hatasını kendimizde aramamalı mıyız? Bir sorun, niye böyle
oldu diye? Sosyal hizmet dediniz, sosyal hizmet anladılar ve biz de
yaparız dediler. Var mı bunda bir terslik? Ama bu meslek sosyal hizmet
değil. İngilizce söyleyeyim: Social work. Yani sosyal çalışma! Çocukların korunması, kurtarılması, geliştirilmesi çalışmaları kendine özgü yöntemleriyle bir bütün olarak sosyal çalışmadır. Çocukların bakılması, karınlarının doyurulması, düzenli uyutulmaları, oyun oynatılmaları sosyal hizmettir. Bu nedenle çocuk bakım evlerine sosyal hizmet kuruluşu deniyor, sosyal çalışma kuruluşu değil! ASŞ’nın resmi Türkçe çevirisi de doğru değil. Yıl 1961. 10. Ay. Aynı yıl ve aylarda Türkiye’de Sosyal Hizmetler Akademisi kuruluyor ve öğretime başlıyor. ABD kökenli kitaplar AID parasal yardımıyla hızlıca Türkçeye çevriliyor. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde. Kimler çeviriyor? O tarihlerde 25-35 yaş arası DTCF İngiliz filoloji mezunu gençler. Social work’u nasıl çeviriyorlar? Sosyal iş ve sosyal işçi dememek için, hizmet diye çeviriyorlar. Temel yanlışlık burada başlıyor. Bunu kâğıda geçiriyorlar. Karşılarına bir de social service kavramı çıkınca bunu ne yapalım diyorlar. Koca filoloji mezunları, ona da çoğul takısı takalım sosyal hizmetler olsun diye çözüm buluyor. 7000 farklı dil konuşulan koca dünyada belki de tekiliyle çoğulu arasında anlam farkı olan tek sözcük budur! Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler. Dili bilimini katleden, Türkçeyi gülünçleştiren filoloji mezunları bunlar. Tarih yazdı! Bunu niye anlattım? Türkiye’nin en ciddi
çeviri merkezi olması gereken TBMM tarafından yapılan çeviride de hata
vardır. Social work sosyal hizmet olarak çevrilmiştir! Sözleşmenin 14.
Maddesinin İngilizcesinde social work, Türkçe resmi çevirisinde sosyal
hizmet yazılıdır. Herhalde ASŞ’nı Türkiye’de (TBMM’nde) Türkçeye
çevirenler, social work kavramıyla karşılaştıklarında duraladılar, sosyal
iş mi desinler; Türkiye’de öyle bir kavram ve kulak alışkanlığı yok.
Kamuda birbirine güven doruktadır. Birşeyi bilemeyen bir kurum diğer bir
kuruma sorar. Aynı aylarda Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında kurulan
Sosyal Hizmetler Akademisi kuruluş çalışmalarını herhalde biliyorlar.
Açtılar telefonu. Friedlander’ın kitabını çevirene bağladı sekreter. Ya da
Sosyal Hizmetler Akademisinin başındaki kişiye. O da bilmiyordu, açtı
telefonu öbür odadaki çevirmene sordu: Social work’un Türkçeye nasıl
çevrilebileceğini soruyorlar dedi! Soruyu alan kişi de hemen yanıtladı:
Sosyal iş hoşumuza gitmedi, biz sosyal hizmet dedik! TBMM’de ASŞ’nı
Türkçeye çevirenler bu bilgiyle social work’u sosyal hizmet olarak
çevirdiler ne yazık ki! “…anlaşmalı taraflar, sosyal çalışma yöntemlerini kullanarak hem topluluk içindeki bireyin hem de grupların refah ve gelişimine ve onların sosyal çevreye uyumlarına katkıda bulunacak olan hizmetleri geliştirir veya sağlar.” “Katkı sunacak hizmetlerin geliştirilmesi ve sağlanmasını üstlenirler.” Kim eliyle? Sosyal çalışmacılar eliyle. Hangi yolla? Meslek yöntemleriyle. Bunu böyle kavramış ve bu boyutta çalışma yapan sosyal çalışmacı kaç tane var sevgili okurlar? Sosyal çalışmaya sosyal hizmet dendiği için herkes sosyal hizmet yapmakla meşgul. Bilimsel mesleki yöntemler hak getire. Tekrar ediyorum: Avrupa, Sosyal Şartı,
1961 yılında, anlaşmalı devletlerin topluluk içinde yeralan “birey ve
grupların” “refah ve gelişimine ve onların sosyal çevreye uyumlarına
katkıda bulunacak olan hizmetlerin geliştirilmesi ve sağlanmasını” sosyal
çalışma mesleğinin meslek yöntemleri eliyle gerçekleşebileceğini hükme
bağlıyor. Bu yönde bir düşünce çalışması var mı bugün Türkiye’de Sevgili
Nihat? Başta Sevgili Nihat meslektaşım olmak üzere birçok arkadaşımın aynı bu çığlığı attığını, aynı düşündüğümüzü biliyorum. Tek farkımız, bu yozlaşmayı ben; a) “sosyal hizmetin” Türkiye’de sosyal çalışma mesleğine sosyal hizmet diye diye ve herkesin de bunu – haklı olarak - social service olarak anladığı için ben de yaparım diye cesaretlenmesine; diğer birçok mesleğin bu alana kendini sosyal çalışmacı sanarak girmesine ve b) hükumetlerin de pragmatist bir
yaklaşımla kadrolarda hukuksal zemin açmalarına; “Yozlaşmış sosyal hizmetin” kavram değişimi olmadan, yeni bakış, yeni üretim, yeni bilgiler, yeni toplum çözümlemeleri, yeni siyasal bakış, yeni yaratı, bunları sağlayacak yeni düşünceler ve tartışmalar olmadan Türkiye için normalleşebileceğini düşünmüyorum. Ayrıca şunu da akademik namus içinde
belirtmeliyim. 2005 diyerek herhalde AK Parti hükumetinin olduğu dönemi
kastediyorsun. Hiçbir siyasal iktidarın gücü kendi içini doldurmuş,
mesleki çalışmalarıyla önemli gereksinimleri karşılamış bir mesleği ve
disiplini yozlaştıramaz. Kadrosunu da daraltsa da, belirli makamlara
getirmese de, ücretini düşürse de… o mesleğin akademik ve uygulamaya
dayalı değerini düşüremez; bilimsele ağırlığını hafifletemez, gereksinim
sahiplerinin gözündeki üretken, yaratıcı, değerli yerini alçaltamaz. Ve
hiçbir meslek hükumet eliyle en tepelere de oturtulsa halkın gözünde
içeriksel değeri düşükse en üst makama geldiği için değeri artmaz, tersine
çıktığı o yüce makamların da değerini düşürür. Onun kendi yarattığı değer ölçüsüne siyasal düzenlemeler yapar. Hükumet zaman zaman hekimlerle de mühendis odalarıyla da siyasal tersleşme içine giriyor, ne hekimliğin, ne mühendisliğin mesleki değerinde düşme olmuyor, değil mi? Onun gibi. Sosyal çalışmayı yozlaşmadan kurtaracak olan akademik dinamiktir. Akademik sosyal çalışma yapısı da, kimse kızmasın, yerlerde sürünmüyor mu? Meslekten olanlarıyla ve olmayanlarıyla! Sosyal çalışma disiplinini önce akademia geliştirebilir, uygulamacılarla elele vererek. Akademia kavram ve kavram varsıllığına bağlı düşünce değişimiyle dirilmeye başlayabilir. Yoksa zaten düşünce üretemez. Son söz: 2000’li yıllardan başlayarak mesleğin yozlaştığı düşüncesi gene aynı kavram kargaşasına bağlı olarak eriyip gidiyor. Anlaşılamıyor. Çünkü sosyal hizmet diyor, ama sosyal çalışmayı kastediyorsunuz. Yozlaştı diye. AK Parti bırakın yozlaştırmayı, sosyal çalışmayla ilgilenmedi bile. AK Parti döneminde, açık olalım, model farkı tabii ki tartışılabilir, ancak, sosyal hizmetler (social service) büyük ölçüde geliştirildi. Her boyutta. Ve ürettiği yeni sosyal hizmetleri yapabileceğini düşünerek her sosyal mesleğe de izin verdi; mevzuatta yanlış bir uygulama yaparak. Bu pragmatik yaklaşımdır. Sosyal hizmet diyerek kapıyı sen açmadın mı? Girdi. Ve hemen her mesleğe de buyurun “sosyal hizmet” yapın dedi; eleştirebiliriz, ama bu da doğru bir tavırdır. Sosyal hizmetleri aynı düzeyde olmasa da herkes, her kuruluş yapabilir. Siz bunu meslek elden gitti diye algıladınız; oysa onlar sadece sosyal hizmet yapıyorlardı. Size sosyal çalışmayı geliştirmek ve uygulamak düşüyordu, bunu yapamadınız. Herkesin yaptığı sosyal hizmetlerde de yetersiz uygulamalar öne çıktıkça yozlaşma hızlandı. Sen sen olsaydın, a) Zamanında mesleğin doğru
adını koyup doğru savunsaydın; senin hala ısrarla sosyal hizmet dediğin
sosyal çalışma mesleği bu kadar yozlaşmazdı. İrade ve iddia olarak, sosyal çalışma,
ortada yoksun. Mezun sayın, kendi yanlış politikalarından ötürü, yani sen
zamanında uzun yıllar boyunca yeterince sosyal çalışma bölümü açılmasını
engellediğin için, yetersiz. Bilgi birikimin sosyal çalışma düzeyinde
değil, sosyal hizmet düzeyinde. Sosyal çalışmayı kavramış mezun
yetiştiremiyorsun, sosyal destek elemanı ve sosyal hizmet elemanı
yetiştiriyorsun. Hükumet de bu deyişleri meslek adı olarak kullanıp
herkese bu işleri yaptırıyor işte. Sosyal hizmetleri yaygınlaştırmanın
politik doğru olduğunu da biliyor; işsizlik de var; geleni aldı, geleni
aldı. Şimdi neden yozlaştırıldık diye hayıflanıyorsun? Sonuç: Türkiye sosyal çalışma otoriteleri sosyal çalışma mesleğinin doğru algılanmasını sağlayacak kavram duyarlılığını geliştirmeli, mesleki terminolojisini yeniden ele almalı, yanlışlarından kurtarmalıdır. Yabancı dilden çeviriler dürüst ve doğru yapılmalıdır. Ve ASŞ gibi önemli temel düzenlemeler yorumlanırken İngilizce ya da Almanca metine dayalı çalışılmasını tavsiye ederim. Bu çerçevede ASŞ, bu yazının sonunda görülen hukuksal gelişim sürecindeki tüm aşamalar ve bu aşamalarda yapılan değişiklik ve eklemeler de dahil olmak üzere sosyal çalışmacılar tarafından ele alınmalı, yazılarla ve panellerle, sempozyumlarla titizlikle değerlendirilmeli, tartışılmalı, hatta SHUDER TBMM’ye bir raporla başvurarak çeviri ve dilbilgisi hatalarının düzeltilmesini talep etmelidir. ASŞ Türkiye sosyal çalışmasına ışık tutacak ve güç verecek ve onu toparlayacak bir metindir. Bakın sadece bu olayda, İngilizce özgün metinde yeralan sosyal refah hizmetlerine sosyal hizmetler, sosyal çalışmaya sosyal hizmet derseniz sosyal refah hizmetlerinden sosyal hizmetlere sosyal hizmetten sosyal çalışmaya alan, disiplin, meslek, uygulama, düşünce, plan program hepsini tek kavramla sosyal hizmet/ler açıklamaya kalkarsanız doğru bir sonuca ve yoruma ulaşamazsınız. Sosyal çalışma mesleğini kimlerin
karmakarışık ettiği, anlaşılamaz kıldığı, bildikleri gibi anlasın ve
yapsın diye mesleği herkesin kucağına kimlerin bıraktığı gün gibi ortaya
çıkar ve kimse bu kavramları yerliyerinde ve doğru kullanmak isteyenlere
kafaları karıştırıyorsun diyemez. Kafalar işte böyle karışıyor. Sosyal
çalışmadan, sosyal hizmet, sosyal refah hizmetlerinde sosyal hizmetler
çıkarırsanız ve her şeyi tek kavramla anlatmaya kalkarsanız işler
anlaşılmaz yerlere gidiyor, yorumlar da doğru olmuyor. Üzgünüm sevgili
dostlarım, bu yanlış inatla bu gidişle olacağı da yok; görünmüyor. Doğruda
sebat yok, yanlışta inat çok. Avrupa Sosyal Şartını anlamak için geçirdiği evre ve gelişmeleri bilmek, ona göre konuşmak gerek. Bu nedenle ASŞ gelişim sürecinin hukuksal temellerini çıkardım. İlgilenenlerin bilgilerine… (Tarafımdan özgün düzenlenmiştir. Hata varsa benimdir.) Avrupa Sosyal Şartı, (Avrupa Konseyi tarafından çıkarılan Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi) Sözleşme No: 035, Kabul Tarihi ve Yeri: 18.10.1961, Torino, Yürürlüğe Giriş Tarihi: 26.02.1965. (Türkiye 18 Ekim 1961 tarihinde imzaladı.) Avrupa Sosyal Şartı’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, No. 3581, K.T. 16 06 1989, R.G. T. 04 07 1989, S. 20215. Avrupa Sosyal Şartı’nın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Bakanlar Kurulu Kararı, Karar Sayı: 1989/14434,
Karar: 07 08 1989, Yürürlüğe Giriş: 24 12 1989, R.G. T. 14.10.1989, S.
20312. Avrupa Sosyal Şartı’na Değişiklik Getiren Protokol (Torino Protokolü. Denetim sistemi değişikliği), Avrupa Konseyi Sözleşmesi Sözleşme No: 142, Kabul Ediliş Tarihi ve Yeri: 21.10.1991, Torino. (Türkiye tarafından imzalanma tarihi: 06 04 2004). Avrupa Sosyal Şartı’na Değişiklik Getiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Kanun No. 5546,
K.T. 27 09 2006, Y.T. 03 10 2006, R.G. T. 03 10 2006, S. 26308. Avrupa Sosyal Şartı’na Ek Protokol, 9
Kasım 1995 tarihinde imzaya açıldı. (Toplu Yakınma Sistemi getirmiş) 1
Temmuz 1998’de yürürlüğe girmiştir. (Türkiye bu protokolü imzalamamıştır.) Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, No. 5547, K.T. 27.09.2006, Y.T. 03 10 2006, R.G. T. 3 10 2006, S. 26308. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Bakanlar Kurulu Kararı, Karar Sayı:
2007/11907, Karar Tarihi: 22 03 2007, R.G. T. 09 04 2007, S. 26488. |
|
|
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |