Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     


 

 Cesur CEYLAN

Sosyal Hizmet Uzmanı
cesurceylan@hotmail.com
cesurceylan@mynet.com 



Türkiye'de Çocuk Adalet Sistemi
(Örnek Vaka İncelemesi)
 

 


“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır” (Magna Charta, Madde 39. 1215). Büyük Ferman/Şart olarak dilimize çevirebileceğimiz bu belge, hukukun üstünlüğünün kabul edilip modern devlet anlayışının ortaya çıkışındaki en büyük adımlardan biri olarak görülebilir.

Tarihsel süreçte özellikle büyük savaşlar ve doğal afet gibi felaketler sırasında hak ihlallerinin yüksek dozlara ulaştığı bilinmekte ve bu dönemlerde insan hakları sorununun daha çok tartışılır olduğu izlenebilmektedir. Sanayi devrimiyle ortaya çıkan yeni toplumsal yapıların sosyal ve ekonomik sorunları derinleştirmesiyle birlikte daha çok sayıda insan hak ihlaline uğrarken, bu ihlallerden doğrudan ve en çok etkilenen gurupların başında çocukların geldiği söylenebilir.

Nitekim, ortaçağda yetişkin insanın, bir tür"minyatürü" olarak görülen çocukluğun, imge olarak bile tasvirine rastlamak mümkün değildir. Feodal döneme özgü, resim ve tasvirlerde tıpkı kadınlarda olduğu gibi çocuklarda benzer yüz biçimleriyle ve yetişkinin küçük birer örneği olarak çizilirlerdi. Sanayi devriminin şafağında da durum çok farklı değildi. 18. yüzyıl İngiltere'sinde, ucuz iş gücü olarak oldukça önemli bir yer edinen çocuklar, "birer minyatür yetişkin" olarak başta madenler olmak üzere en zor çalışma şartlarına sahip olan sektörlerde bile bedensel ve ruhsal olarak çok ağır koşullarda çalıştırılıyorlardı. Çocuklar 18. yüzyılın ortalarına kadar hayatın hiçbir alanında herhangi bir önceliğe ya da koruma mekanizmalarına sahip değillerdi. Bu konuda en çarpıcı örnek çocukların hukuki olarak yetişkinlerle aynı muameleleri görmeleri gösterilebilir (Başpınar, 2007).

Ancak 18. yüzyılda çocukluğun yeniden tanımlanmasında en önemli rolü Jean-Jacques Rousseau oynuyordu. Ortaçağ Hristiyan öğretisinin doğuştan günahkarlık anlayışına, çocuğun doğuştan masumiyeti teziyle karşı çıkan Rousseau ile birlikte, çocuğun masumiyeti, suçsuzluğu, toplumun kurbanı olması gibi tanımlamalar ön plana çıkıyordu (Akt: Başpınar, Mona Pare, a.g.e., s.11).

Çocukların erişkinlerden farklı fizyolojik ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiği düşüncesinin, Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi (1924) ile ilk kez siyasi iradeler tarafından kabul edildiği söylenebilir. Günümüzde çocuk hakları ile ilgili uluslararası belge 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunca kabul edilen ve daha sonra güncellenerek oy birliği ile 20 Kasım 1989'da kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmedir (unicef.org 2013). Bu belgeyle tanımlanan “çocuk adaleti” konusunun, uluslararası standartların ayrıntılı olarak ortaya konulduğu bir alan olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme'nin yanı sıra bu alana ilişkin standartların şu belgelerde de yer aldığı görülebilir;

-Çocuk Ceza Adaleti Sisteminin Uygulanması Hakkında Asgari Standart Kurallar (Pekin Kuralları),

-Çocuk Suçluluğunun Önlenmesine ilişkin Yönlendirici İlkeler (Riyad İlkeleri),

-Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasıyla ilgili Kurallar (Havana Kuralları)

-Ceza Adaleti Sistemindeki Çocuklara Yönelik Girişim için (Viyana Yönlendirici İlkeleri)'dir.
Tüm bu belgeler, cezai ehliyet, çocuklara uygulanabilecek yaptırımlar, izlenecek usuller, gözaltı koşulları ve ilgili diğer meselelerde temel kurallar getirmektedir. (unicef.org 2013)
Ülkemizde 9 Aralık 1994 yılında TBMM'de onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesinin 27 Ocak 1995 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak 4058 Sayılı Yasa ile yürürlüğe girdiği bilinmektedir. Türkiye'de bilinen ilk Çocuk Mahkemesi 1987 yılında Ankara'da kurulmuş ve 2005 yılında Çocuk Koruma Kanunu yürürlüğe girene kadar bu mahkemelerin sayısı ülke genelinde altıyı geçememiştir. 2003 yılında Anayasamızın 90. Maddesi ile uluslararası sözleşmelerin iç hukuk yasalarının ve Anayasanın üzerinde olduğunun kabul edilmesi ile Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne (gencbaro.org 2013), çocuk adalet sisteminde çalışan tüm profesyonellerce başvurulması gereken bir mevzuat özelliği kazandırdığı söylenebilir.

Türkiye iç mevzuatı bakımından en önemli gelişme ise 03/07/2005 tarihli ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun yürürlüğe girmesidir. 2011 yılı Mayıs ayı itibarıyla, Türkiye'nin toplam 81 ilinin 33'ünde olmak üzere 59 çocuk mahkemesi ve 12 çocuk ağır ceza mahkemesi bulunmaktaydı. Türkiye İstatistik Kurumu'nun Adalet ve İçişleri Bakanlıkları ile işbirliği halinde açıkladığı verilere göre herhangi bir nedenden dolayı güvenlik güçleri tarafından işlem gören çocuk sayısı 2008 yılında 132.592 iken 2011 yılında 203.040’lara çıkmıştır (unicef.org, 2013). Çocuk Adalet sistemine ilişkin ülkemizdeki önemli gelişmelerden biri de 2012/20 Sayılı 04/10/2012 Tarihli Çocuk İzlem Merkezleri'ne dair Başbakanlık Genelgesidir. Ekim 2013 tarihi itibarıyla Çocuk İzlem Merkezleri'nin sayısının (Ankara, Samsun, Kayseri ve Gaziantep) dört olduğu bilinmektedir.

Ülkemizde bu alandaki gelişmelere;

-24372 Sayılı 1 3/04/2001 Tarihli Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği,
-4787 Sayılı 09/01/2003 Tarihli Aile Mahkemeleri'nin Kuruluşu Kanunu,
-28554 Sayılı ve 09/02/2013 Tarihli Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği,
-6284 Sayılı 18/01/2013 Tarihli Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği (UYAP, Mevzuat, 2013) mevzuatları da eklenebilir.
Çocuk adalet sistemi içerisinde, sistemin baş aktörü “çocuk”tur, on sekiz yaşını tamamlamamış herkes çocuktur (Yenisey ve Diğerleri, 2011). Yine 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 3/1-a maddesi uyarınca, daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Bu hükümler dikkate alındığında, kişi on sekiz yaşından önce ergin (reşit) olsa dahi çocuk sayılacaktır (Acar ve Diğerleri, 2013)

5395 sayılı ve 03/07/2005 Tarihli Çocuk Koruma Kanunu'nda (ÇKK)
;
Korunma ihtiyacı olan çocuk, bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu;
Suça sürüklenen çocuk, kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu, ifade eder (Yenisey ve Diğerleri, 2013).
Yukarıda özetlenmeye çalışılan temel gelişmeler ve mevzuatlar ışığında Türkiye Çocuk Adalet Sistemi örnek bir vaka üzerinden irdelenmeye çalışılacaktır.

ÖRNEK VAKA VE ÖYKÜSÜ:

Suça Sürüklenen Çocuk Sultan; beşkardeşli bir ailenin üçüncü çocuğu ve 14 yaşındadır. Okulunu 7. sınıftan sonra bırakan Sultan'ın son iki yıldır birçok kez “hırsızlık suçlamasıyla” adli mercilerle temasının olduğu bilinmektedir. Sultan dört kardeşi, annesi, babası, dedesi ve babaannesi ile birlikte geniş aile biçiminde, alt sosyo-ekonomik özellikler gösteren bir mahallede, kendilerine ait gecekondu şeklindeki konutta yaşamaktadırlar. Baba Kibar Bey sosyal güvencesi olmadan, inşaat işçiliği, seyyar satıcılık, garsonluk gibi gündelik işler yapmakta, Anne Yeter Hanım ise zaman zaman evlere gündelikçi olarak gitmektedir. Ayrıca anne ve babanın da tıpkı Sultan gibi geçmişte suç öykülerinin olduğu bilinmektedir. Sultan'ın adli mercilerle ilk teması Ocak 2010'dur.

Bu bilgiler ışığında 14 yaşında Suça Sürüklenen Çocuk (SSÇ) Sultan hakkında halihazırda yürürlükte olan yasalar çerçevesinde verilebilecek Sosyal Hizmet Modellerini inceleyebiliriz.
SSÇ Sultan hakkında ocak ayı içerisinde görülen duruşmada mahkemede görevli uzmanların da önerisiyle “danışmanlık ve eğitim tedbiri” verilmiştir.

Danışmanlık ve Eğitim Tedbiri: SSÇ Sultan hakkında adli mercilerle teması sonucu (Ocak 2010) 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) 5. Maddesi gereğince danışmanlık ve eğitim tedbiri verildiği, tedbiri yerine getirmek için Çocuk Koruma Kanunu'na Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik (26386 Sayılı ve 24/12/2006 Tarihli Yönetmelik) çerçevesinde ilgili bilginin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) “Sosyal Hizmet ve Rehabilitasyon Merkezi” ile İl Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderildiği, SSÇ Sultan'ın bizzat ev ziyaretleri gerçekleştirilerek aileye ve Sultan'a yönelik danışmanlık yapıldığı fakat Sultan'ın eğitim tedbiri kapsamında okula döndürülemediği tespit edilmiştir.
Bu haliyle Sultan hakkında alınan eğitim tedbiri kararından sonuç alınamamıştır. Bu durumun birkaç sebebi olabilir.

Bunlardan bazıları; eğitim tedbirini uygulayacak Sosyal Çalışma Görevlisi (genellikle rehber öğretmenlerdir) okula döndürme çalışması yaparken kurum imkânsızlıkları çerçevesinde ev ziyareti gerçekleştirememesi ve aileye bu anlamda müdahalenin eksik kalması, diğer yandan rehber öğretmenlerin görev tanımlarında ev ziyaretleri yapılabileceğine dair mevzuat eksikliği gösterilebilir. Bir başka neden de çocuğunu okula göndermeyen aileye yönelik, milli eğitim müdürlükleri ve okul çalışanlarının herhangi bir yaptırım yetkisinin bulunmayışı sayılabilir.

Danışmanlık tedbirinin devam ettiği süreçte çocuğun hırsızlık davranışına devam ettiğinin adli mercilerce tespit edildiği, ilgili birimlerin bu hususta bilgilendirildiği görülmüştür.
Danışmanlık ve eğitim tedbirinin etkisiz kaldığının görülmesi üzerine çocuğun ailesine yönelik ekonomik detsek sunmanın faydalı olabileceği düşüncesiyle Eylül 2010 itibariyle Ayni Nakdi Yardım modeli devreye sokulmuştur.

Nakdi Yardım: Koruyucu ve destekleyici olabileceği öngörüsüyle danışmanlık tedbirini yerine getiren Sosyal Çalışma Görevlisinin önerisiyle Sultan için 2828 Sayılı Kanun ve 19235 Sayılı Ekonomik ve Sosyal Destek Yönetmeliği çerçevesinde süreli nakdi yardım yapılmış ve mahkemeye bu yönde bilgi verilmiştir. Bu müdahale ailenin ekonomik güçlüklerden yana vurguları nedeniyle düşünülmüş ve belirli aralıklarla aile takip edilmiştir. Fakat Sultan'ın hırsızlık davranışını tekrarlamaya devam ettiği tespit edilmiştir. Nakdi yardım yapma ve sonlandırma yetkisi ASPB Sosyal Hizmet Merkezinde olduğu için bir yaptırım aracı olarak nakdi yardım belirli bir süre içinde sonlandırılmıştır. Nakdi Yardım süreci Eylül 2010 ile Mayıs 2011 zaman aralığını kapsamıştır.

Süreçte ayrıca uçucu madde kullanmaya başlayan Sultan'ın bu durumu, devam eden dava dosyaları sırasında mahkemede görevli Sosyal Çalışma Görevlisi tarafından anlaşılarak Sultan hakkında “Sağlık Tedbiri” önerilmiş ve mahkeme bu yönde karar vermiştir.

Sağlık Tedbiri: Nisan 2011 itibariyle SSÇ Sultan hakkında 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun 5. maddesi gereğince sağlık tedbiri verildiği, tedbiri yerine getirmek için Çocuk Koruma Kanunu'na Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik (26386 Sayılı ve 24/12/2006 Tarihli Yönetmelik) çerçevesinde ilgili yazışma İl Sağlık Müdürlüğü ile yapılmıştır. Sağlık İl Müdürlüğü yetkilileri Sultan ve ailesine ulaşmakta güçlük çekmiş, mevzuat eksikliğinden dolayı ev ziyareti yapılamamış, aileye telefonla ulaşılmasına rağmen aile ve çocuk il sağlık müdürlüğü görevlileriyle irtibat kurmamıştır.

Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 16/14 maddesine göre; “çocuğun sağlık kurumuna ilk müracaatını sağlamak Sağlık Bakanlığının görevi olup gerektiğinde kolluk birimlerinden güvenliğin sağlanması için yardım istenebileceği” vurgulanmaktadır.
Sağlık il müdürlüğü çalışanlarının çocuğa ve aileye zorlama veya herhangi bir yaptırım yetkisi olmadığından tıbbi tedavi müdahalesi anlamına gelen sağlık tedbiri etkisiz kalmaktadır.

Diğer yandan Sultan her tedbire rağmen hırsızlık davranışını devam ettirmekte, karşılığında herhangi bir yaptırım görmeyen ebeveynler ise teşviklerine devam ederek çocuklarını daha çok istismar etmektedirler. Ağustos 2011 de Sultan'ın hırsızlık vakasıyla bir kez daha adliyeye gelmesi üzerine “Bakım tedbiri” gündeme gelmiştir.

Bakım Tedbiri: Aileye yönelik destekleyici olacağı düşünülen nakdi yardım bizzat ailenin Sultan'ı hırsızlığa teşvik ettiği, bu anlamda yönlendirdiği ve göz yumduğunun belirlenmesi üzerine sonlandırılarak, dava dosyaları devam eden Sultan hakkında Bakım tedbirinin uygun olacağı önerisi Sosyal Çalışma Görevlisince mahkemeye sunulmuştur. Akabinde hakkında bakım tedbiri (ÇKK m.5) alınan Sultan yaşına uygun kuruma yerleştirilmiştir. Sultan'ın adli mercilerle ilk temas tarihi olan Ocak 2010 dan koruma ve bakım altına alınması tarihi olan Ağustos 2011 arasında yaklaşık yirmi aylık bir süre geçmiştir. Kurum bakımı altında olan Sultan kurumdan defalarca kaçarak ailesinin yanına gitmiş ve her gittiğinde yine bir hırsızlık olayına karışmış, kolluğun çocuk birimlerince bulunup tekrar kuruma teslim edilmiştir. Bu süreç Ağustos 2011 ile Aralık 2012 arasında yaklaşık on yedi ay sürmüştür. Son olarak Sultan'ın 27 Aralık 2012'de kurumdan kaçtığı ve henüz bulunamadığı (Şubat 2013 itibariyle), kayıp olarak arandığı öğrenilmiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı yatılı bakım kurumları infaz veya ceza işlevleri olmadığından kurumlarda açık kapı sistemi mevcuttur. Bu anlamda çocuklara zorlama yapılamamakta, çocuğun kurumdan kaçışını destekleyen aileye de herhangi bir yaptırım uygulanamamaktadır. Yalnızca kurum yetkilileri, kolluğa ihbarda bulunarak çocuğun kuruma geri döndürülmesini isteyebiliyor fakat çocukların kaçma davranışını tekrarlamaktan vazgeçmedikleri biliniyor.

Toplamda otuz yedi ay boyunca (Ocak 2010 – Aralık 2012) danışmanlık, eğitim, sağlık ve bakım tedbirleri SSÇ Sultan'a uygulanmaya çalışılırken kurumlar ve kurum çalışanları daha çok ailenin ilgisizliği ve sürece katılmayışı, aksine süreci engelleyici tavırlarından dolayı çoğu zaman sonuç alamamıştır. Diğer yandan kurumlar arası koordinasyon ve eş güdüme dair de bir çok sorunla karşılaşıldığı görülmüştür.

Ayrılık Kararı: Sultan'ı kendi ailesinin hırsızlığa teşviki nedeniyle çocuklarını istismar ettiği ortada olan ebeveynler ile çocuk arasında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 9. maddesine göre; belirli bir süre ayrılık kararı verilebileceği gündeme geliyor fakat bu kararı uygulayabilecek kurum bulunmamasından dolayı bu yönteme de başvurulamıyor. Şöyle ki; ebeveynleri tarafından bu kadar açık bir şekilde istismar edilen bir çocuğun, ebeveynlerinden belirli bir süre ayrı tutulması faydalı olabilecekken ülkemizde mevcut yatılı yuva ve yurtların açık kapı sisteminden dolayı uygulanması mümkün olmayan bir karar olabileceği düşünülmektedir.

Koruma ve Gözetim Yükümlülüğü: Türk Medeni Kanunu 348/1 ve 2. Madde: “Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hâllerde velayetin kaldırılmasına karar verir”

1. Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması, veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi,
2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması, hükümleri ile;

Türk Ceza Kanununun 233/1 ve 3'e göre;

1. Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

3. Velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır, hükümlerine göre;

Sultan'ı suça sürükleyen, hırsızlık davranışına teşvik eden, diğer yandan mahkemelerin verdiği koruyucu, önleyici destekleyici tedbirlere katılmayan, işbirliği yapmayan, koruma ve bakım yükümlülüğü olan anne/baba hakkında bu hükümlerin uygulanabilirliği gündeme gelmektedir. Uygulanabilirlik açısından hem tartışmalı hem hukuki bir konu olmakla birlikte henüz koruma ve gözetim yükümlülüğü nedeniyle suça sürüklenen çocuk vakalarında velayet hakkının kaldırıldığı veya suça sürükleme anlamında çocuğunu istismar eden anne/babaya hapis cezası verildiği örneği bulunmamaktadır. Bu yöntemlere başvurulması durumunda hem insan hakları açısından hem de hukuki açıdan belirli sakıncaların ortaya çıkabileceği, bu nedenle, mevcut çocuk adalet sistemi içerisinde başka ek mevzuat çalışmaları veya alternatif çözüm yolları geliştirilip geliştirilmeyeceği tartışmaya açılabilir.


SONUÇ VE ÖNERİLER:


TÜİK'in adrese dayalı nüfus sayım verilerine göre (2010) Türkiye'nin toplam nüfusunun 73 milyon 722 bin 988 olduğu, bu nüfus içerisinde 18 yaşın altında olanların sayısının ise 22 milyon 600 bin (%30,7) olduğu, yine Türkiye İstatistik Kurumu'nun Adalet ve İçişleri Bakanlıkları ile işbirliği halinde açıkladığı verilere göre herhangi bir nedenden dolayı güvenlik güçleri tarafından işlem gören çocuk sayısı 2008 yılında 132.592 iken 2011 yılında 203.040’lara çıktığı (unicef.org) bilgileri birlikte değerlendirildiğinde çocuk adalet sisteminin ne derece önemli olduğu görülebilir.

Çocuk adalet sistemini önemli kılan diğer faktör ise toplumların eğitim, kültür, sosyal ve ekonomik düzeylerinin istenilen seviyeye gelmesinde doğrudan etkili olması söylenebilir. Bu nedenlerle ülkelerin çocuk adalet sistemine harcayacağı enerji ve yapacağı yatırımlar büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye'de çocuk adalet sistemine dair mevzuat ve içeriği genel olarak yeterli ve doyurucu olmasına rağmen asıl sorunların uygulamada yaşandığı izlenmektedir. Bu sorunların başında;
Ailenin sürece dahil olmaması, iş birliği yapmaması ve bu anlamda herhangi bir ihmal durumunda caydırıcı yükümlülüğünün bulunmaması,
Tedbirleri uygulayan kurum çalışanlarının aileyi sürece katabilmek için zorlayıcı veya bağlayıcı olamamaları,
Mevzuatta tedbirlerin uygulanması yükümlülüğünün tamamen tedbiri yerine getirecek kurumda olması,
Tedbirleri uygulayacak olan kurumların kendi iç mevzuatlarında bazı engelleyici hükümlerin olması veya boşluk olması,
ÇKK (Madde 44/1) “Bu Kanun kapsamına giren görevlerle bağlantılı olarak kamu görevlileri hakkında 02/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz” hükmünün yeteri kadar işletilememesi,
ÇKK (Madde 4/e); “Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği içinde çalışmaları”, hükmüne rağmen kurumlar arası koordinasyon ve eş güdümde istenilen seviyeye ulaşılamaması,
Hem mahkemelerin hem kurumların dosya yükünün fazla olmasına karşın personel sayılarının yetersiz olması,
Mahkemelerin alternatif yaptırım ve denetimli serbestlik seçeneklerini çok fazla değerlendirmemesi,
Bakım tedbirlerinin uygulanabilmesine yönelik uygun kurum ve kuruluşların olmaması sayılabilir.
Çocuk adalet sisteminin suça sürüklenen, mağdur, korunma ihtiyacı olan çocuklar ve tanık çocukları kapsaması, toplumun tüm birey ve kurumlarını ilgilendirmesi nedeniyle bu alanda hizmet verecek kurumların, makro düzeyde önlemleri ve uygun yapıların oluşturulmasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Bu bakımdan mevcut yapıda suç ve cezanın değerlendirilerek yargılamaların yapıldığı çocuk mahkemelerine “çocuğun yüksek yararı” ilkesi çerçevesinde koruyucu, önleyici, geliştirici ve iyileştirici misyonların yüklenebilmesi, bu mahkemelerin “çocuğun yüksek yararı” odağında profesyonelleşmesi, genel adli yargı işleyişinden uzaklaşarak kendine has özel yapılara kavuşturulması, ayrıca ilgili diğer kurumların (kolluk, sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim ) hizmet modellerini geliştirip hizmet gurubunun özelliklerine göre modern seviyelere çıkarması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.


KAYNAKÇA:


Başpınar, Ö., “Sokak Çocuğu Olgusu ve Türkiye'de Uygulanan Hizmet Modeli” İstanbul, 2007

Kırımsoy, E.; Acar, H.; Yokuş, S., H., “Çocuk Adalet Sistemi Çalışanları Eğitim Programı” Ankara, 2013

Yenisey, F.; Şahin, F,;Demiröz, F., “Sosyal Çalışma Görevlileri Eğitim Programı El Kitabı” Ankara 2011

UYAP Mevzuat-İçtihat Programı, “Türk Medeni Kanunu”, 2013

UYAP Mevzuat-İçtihat Programı, “Türk Ceza Kanunu”, 2013

UYAP Mevzuat-İçtihat Programı, “Çocuk Koruma Kanunu”, 2013

UYAP Mevzuat-İçtihat Programı, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi”, 2013

www.cocukhizmetleri.gov.tr, “Sosyal ve Ekonomik Destek Yönetmeliği”, 1986

www.resmigazete.gov.tr, 2013

www.unicef.org.tr, 2013

www.gencbaro.org.tr, 2013

NOT: Aktarılan örnek vaka ve kişiler gerçek değildir.

 
 
 



Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.