Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
   
   


Prof. Dr. İlhan TOMANBAY

İstinye Üniversitesi  Öğretim Üyesi

itomanbay@istinye.edu.tr
 


 

 

 
 
   

ÜNİVERSİTE TANITIM GÜNLERİ 2019 2020 ve MESLEK SEÇİMİNDE ÖNCELİK  ???
 

 

Arabaşlıklar

- Genel Giriş

- Bir Mesleği Severek ya da Sevmeyerek Okumanın Sonuçları

- Sosyal Hizmet Bölümlerindeki İşsizlik Algısı

- Sonuç

Genel Giriş

Beni üzen bir şey var, yazayım dedim.
Son birkaç yıldır Türkiye’de üniversiteye girmek için danışma isteyen genç, danışma günlerinden, tanıtım günlerinden biliyorum, ilk soru olarak bu meslekte kolay iş bulabilir miyim diye sorarak konuya giriyor. Anlaşılıyor ki, işin kolay bulunabileceği meslekleri okumak istiyorlar. Demek ki meslek seçiminde öncelik o gün işe girme olasılığı en yüksek olan mesleği okumak.

Olur mu öyle şey?

Yıllar önce ve çok uzun yıllar gençler üniversitede okuma kararı verince ilk olarak okumak istedikleri, sevdikleri mesleğin adını verir; onu okumak istediklerini söylerlerdi. Hangi mesleği en çok seviyorlarsa, yapmayı istiyorlarsa onu okumayı seçerlerdi. İş bulur muyum bulamaz mıyım sorusu aklımıza gelmezdi. Gelse bile derdik ki, kim öle kim kala, ben bu öğretimi bitirene kadar çok şey değişir, derdik, sevdiğimiz mesleği öğrenmeye koşardık. Şimdi sevdikleri mesleği okumak diye bir anlayış kalmadı. Para kazanacakları mesleği yapmak istiyorlar.

Bunu bugünün ekonomik ortamında, doğru yapıyorlar diyerek doğru göremezsiniz. Böyle düşünen gençler aslında bugünden başlayarak geleceklerini törpülemeye başlıyorlar demektir. Her dönemin ekonomisi işsizlik sorunuyla içiçedir. Siz hiç işsizlik sorunu olmayan bir tarihsel dönem duydunuz mu? Ben 70’li yıllarda sevdiğim bir bölüm okudum ve mezun olduğumda yedi ay işsizlik yaşadım. Sürekli iş aradım. Çok dilekçe yazdım, başvuru yaptım. Sıkıntılıydı elbette. Ama severek okuduğumu düşündüğüm mesleği okumaktan hep mutlu oldum. Farklı alanlarda çalıştım ve bugünkü noktaya geldim. Çalıştığım her tarih ve aşamada da işimi severek, mutlulukla yaptım.

Geçen yıl tercih tanıtıma bir baba geldi. “Kızımı sosyal hizmetlerde okutmak istiyorum”, dedi. Kızınız nerde diye sordum. Onu getirmedim, gerek yok, dedi. Kızınız gelseydi onunla konuşurduk, mesleğe ilgisini öğrenirdim, derken baba kızdı. Onun okuyacağı bölüme o değil ben karar vereceğim dedi. Tam, kendisine, ikna etme amacıyla, kızının bu kararı vermesi gibi birşeyler söylemeye hazırlanırken, ayağa kalktı, zaten bizim ……….. Bakanlığında yakınımız var. Okumasa da olur, nasıl olsa o bakanlıkta kendisine bir masa verecekler, dedi. Söylediği bakanlık sosyal çalışmacıların aktif çalıştığı bir bakanlıktı. O bakanlıkta ya sosyal çalışmacı olarak ya da okumasa da (lise mezunu olarak da olsa) bir masası olacağı hedef almak beni düşündürdü. Babanın zihninde meslek değil masa vardı. Mesleği aksesuar olarak görüyordu. Böyle bir anlayışla, meslek tercihi de alacağı masaya göre olacaktır.

Yaşamım boyunca biliyorum ki, sevmediği, istemediği bir mesleği yapmak o insan için yaşamboyu süren mutsuzluk demektir. Düşünebiliyor musunuz? Sevmediğiniz bir mesleği ömürboyu, hergün gidip gelip yapmak gibi bir zorunluk içindesiniz. Yaşamboyu mutsuzluktur bu. Ruhsal çökkünlüğe yolaçar; aile içi ilişkileri ve mutluluğu olumsuz etkiler; çevresiyle ilgili doyumunu baskılar. Bunu nasıl isteyebilir insan?

Para gelsin de ben o işi severim, diye geçiştiremezsiniz. Çok para kazanıp da mutsuz insanlar öyle çok ki? Varsıl olup da psikolojik sıkıntıları somatik sonuçlar doğurmuş o denli çok hasta var ki. Gençler, bunu istemeyiniz!

Kimi vakıf üniversiteleri öğrenci kazanmak için, demek, öyle önerilerde bulunuyorlar, öyle sözler veriyorlar ki, tanıtıma, bilgi almaya gelen öğrencinin iş piyasasında üstte olan bölüm hangisi sorusundan bir sonraki sorusu da sizin bölümde okursam iş bulma garantisi veriyor musun sorusu olmaktadır.

Üniversiteye böyle bir soru sorulabilir mi? Sorulmalı mı?

Üniversite iş bulma kurumu değildir mi demeliyim? Bugün söz versem dört yıl sonra piyasa konjunktürü nasıl olur bilemem ki mi demeliyim? Buluruz buluruz, o günler bir gelsin diyerek genç ve cahil bir umuda zehirle kirletilmiş su mu vermeliyim? (Böyle diyenlerin olduğu açıklamalarını alıyorum. Örneğin, tanıtımlarında sizin için mezuniyet derneği kurduk. Onlar size iş bulacaklar diyen üniversiteler mi var acaba?)

Bir Mesleği Severek ya da Sevmeyerek Okumanın Sonuçları

Böyle bir söz arayarak üniversite ve bölüm arayan bir genç o bölüme girdikten sonra başarılı olabilir mi? Mutlu olabilir mi?

Sevmeden, ruhsal olarak kendini hazırlamadan dört yıl boyunca okunan bir meslek gençlikte yaşanan süreçlerde mutluluk yaratmaz.

Oysa severek, seçerek, duygu olarak hazırlanarak girilmiş ve okunmuş bir bölüm gençlikte geri dönülmeyecek yaşam süreçlerinde büyük mutluluklar yaratır. Sadece mutluluk yaratmaz, bakın başka daha neler yaratır; neleri tetikler:

     1. İnsan sevdiği, zevk aldığı, ilgi duyduğu mesleği daha kolay ve zevkle öğrenir. Dolayısıyla üniversite öğrenimi hem dolu dolu hem başarılı ve mutlu geçer.

    2. Bu başarı onun sosyal çevresini, sosyal ilişkilerini ve doğru kişilik oluşumunu etkiler; yaşam doyumu sağlar.

    3. Bu doyum ve kişilikle mezun olan öğrenci iş ararken kendine güvenli ve girişken olur.
 

    4. Daha önce de severek okuduğu için bilgili mezun olur. Bilgili bir mezun kendisini hem tüm çevresine hem işe girerken mülakatlarda daha iyi prezante eder.
 

    5. Üniversite öğrenimini sevdiği bir meslek alanında severek yaptığı için daha çok bilgiyi aklında tutabilir, daha bilgili olduğu için KPSS ve benzeri sınavlarda daha kolay başarı yakalayabilir. Dolayısıyla KPSS sonuçları daha iyi olacak, yani istediği “bakanlık” masasına daha kolay ulaşabilecektir.

Bunların tersini ele alalım.

1. Sevmeden okuduğu mesleği dört yıl mutsuz, hevessiz, kahırlar içinde, sınıfta esneye esneye okumuş olacaktır. Okula hevesle gitmeyecektir sabahları. Sabah yataktan geç kalkacak, okula geç kalacaktır.

2. Bu durum onu sosyal depresyona sokacaktır.

3. Bu depresyon içinde doğal olarak dersleri öğrenmede motivasyon yakalayamayacaktır. İlerde bir bakanlık masasına sınırlı bir aylıkla, o da kuşkulu olacak olan, oturma düşü motivasyonu yüksek tutmaya yetmeyecektir.

4. Motivasyon olmayınca ya kopya kağıtları hazırlamakla vakit geçirecek, ya da sınavlara kuru kuru ezberleyerek girecektir.

5. Ezberle öğrendiklerini de sınav bitiminden çok değil birkaç gün sonra unutmuş olacaktır.

6. Unutulmuş bilgilerle dört yılı bitirince, bu bölümden bir şey öğrenemedim duygusuyla çıkacak, bu da iş aramada hem motivasyonunu hem heyecanını hem özgüvenini aşağıya çekecektir.

7. Bu duygular içinde iş ararken cılız, ürkek ve mutsuz olacaktır.

8. Bu arada bilgisiz mezun olduğu için KPSS’de de başarıyı yakalaması zor olacaktır.

9. KPSS kurslarına koşacak, ama üniversitede temel zayıf olduğu için orada da keyifle çalışamayacak; zorlanacaktır.

10. Bu psikoloji içinde iş bulamayacağını bilerek torpil aramaya uğraşacaktır.

11. Bu onun toplumsal ve sosyal ağırlığını daha da hafifletecek, içinde gizil bir ses sen adam olmazsın oğlum, torpille oturduğun masada kimlerin hakkını yedin diyerek bilinçaltında kendisini suçlayacaktır.

12. Bu suçlama onun o işi yaparkenki gücünü ve işlevini düşürecektir.

13. Bundan kurtulmak için daha gür sesli, atak ve kararlı olmaya çabalayacak, bu da onun, tersine, daha saldırgan, daha şirret, daha edepsiz olarak tanınmasına yol açacaktır. Çevresinde olumsuz bir fotoğrafı oluşacaktır.

14. Yakın çevresinde bu fotoğrafı düzeltmek ve sevilirliğini görebilmek için iş başarısıyla sağlayamayacağı bu düzeyi, politik ya da ailevi yakın çevresine kayırmacılık yaparak sağlamaya çalışacaktır.

15. Bu da onu sosyal çevre içinde daha da aşağıya çekecektir.

16. Bu sarmal onu daha da derinden bir mutsuzluğa itecektir. Çıkarcı, sadece kendini düşünen ve ama yalnız bir kişilik ortaya çıkacaktır.

17. Severek okumadığı, ezber ya da kopyayla ya da öğretim elemanlarına sokula sokula bitirdiği için okuduğu meslekte bilgisizliği yüzüne yansıyacak; mesleki yaşamında diğer meslek elemanları arasında değer görmeyecektir.

18. Değer göremeyince bir yer tutamayacak, bu bilgisizliğin onu sürüklediği ezilmişlikten ömürboyu çıkamayacaktır. Bu ezilmişlik de onu meslekli ama kimliksiz meslekli damgasının yaratacağı doyumsuzluğa sürükleyecektir.

19. Hatta sevmediği bir mesleği okuduğu için dört yılın sonunda ekonomik ve toplumsal yapıda nasıl bir değişim olduğunu bile algılayamayacak, dört yıl sonrasında da o ürkek ve cılız performansıyla gene işsiz kalıp şaşarak oturup kalacaktır.

Sosyal Hizmet Bölümlerindeki İşsizlik Algısı

Sosyal hizmet standlarına gelen her gencin en yakındığı konu, açıköğretimlerle bu meslekte çok mezun verildiği, dolayısıyla işsizlik sorununun büyük olduğu yönündedir.

Önce işin olumlu boyutunu söyleyelim.

- Elbette bir ülkede bir mesleğin açıköğretimi olur.
- Elbette gençlerin açıköğretimde okuma hakları vardır.
- Açıköğretimde okuyanla örgün öğretimde okuyanların hukuksal olarak hiçbir farkı yoktur. Kimse kimseyi şunu okudu, bunu okudu diye küçümseyemez. Her iki taraf da aynı işlere girme hakkına sahiptir.
- Öğretimin niteliği nasıl olursa olsun açıköğretimden diploma alan biri de kendisini iyi yetiştirirse mesleğinde belirli bir başarıyı yakalayabilir.

Bunlar peşin doğrular. Ancak bir ülkede, bir üniversitede 100.000, 200.000, 300.000 açıköğretim öğrencisini açıktan okutmak o öğretimin para için yapıldığını ve nitelik olarak çok düşük olduğunu göstermekten başka birşey göstermez. Böyle açıköğretim olmaz. Böyle bir açıköğretim olur, ama sertifika verir; diploma vermez.

Çünkü özellikle sosyal çalışma gibi bir meslekte uygulama eğitimi kaçınılmaz önemdedir. Uygulaması (stajı) doyurucu olmayan bir sosyal çalışma bilgi aktarımı hiçbir başarı sağlamaz. Hele test yöntemiyle soruların yanıtlarını kavramak ve uygulamaya aktarmak olası değildir. Ezber ya da kitaplara bakarak sonuçlanmış bir testin notları sosyal çalışma öğretiminin başarılı olduğunu göstermez. Uzaktan ya da örgün, öğretimin başarılı olduğunu gösteren, kurumsal bakımdan,

- yeterli ve aktarıcı değil kavratıcı kuramsal bilgi öğretimi,
- yeterli ve ciddi bir uygulama, yani,
- verilen öğretimin niteliğidir.
Öğrenci açısından ise, öğrenime severek seçilen bir bölümde başlama ve dersleri severek almadır.

Özellikle açıköğretimde bunların birinin eksikliğini bırakın, tamamına sahip olunmadan alınan açıköğretimden çıkınca o meslekte verim gösterilebileceğini ummak safdillikten öte bir durumdur.

Sadece test sorularıyla öğretim olmaz. Test düşünce ufuklarının açılması için yeterli olmaz. Yaratıcı kılmaz, hayalgücünü geliştirmez. Bunlar olmayınca meslek kavranamaz. Bunlar gibi başka koşullar da var iyi bir öğretim için. Ama özellikle açıköğretimin nitelikli olması için Almanya’da yaygın tanınan bir açıköğretim modelini 2011 yılında yazıp yayınladığım bir kitapta ayrıntılarıyla anlattım. (Bkz. İlhan Tomanbay, Sosyal Hizmetlerde Açıköğretim ve Ara Elemanlar, Ankara: SABEV Yayınları).

Bu kitaptan birkaç ana noktayı anımsatarak yazıyı sonlandıracağım.

1. Kitapta ele alınan açıköğretim programı uzun yıllardır örgün öğretim veren yedi sosyal çalışma yüksekokulunun ortak programıdır.

2. Almanya’da verimli olan bu açıköğretim modelinde bir açıköğretim sürecine alınan öğrenci sayısı 250’dir. 250.000 değil!

3. Bu yedi yükseköğretim kuruluşunun herbirinin aldığı öğrenci sayısı 30-35’i geçemez. Yani, binlerce değil. Çünkü her haftasonu biraraya gelmektedirler. Sınıflar da bu sayıyı geçemez. 150’şer kişiye sosyal çalışma dersi anlatılmaz!

4. Açıköğretime alınan öğrenciler çevrimiçi öğretimleri sırasında yaşadığı yerleşimde herhangi bir sosyal hizmet kuruluşunda haftada enaz 15 saat koşuluyla çalışmak zorundalar. Dört yıllık sosyal çalışma öğretiminde denetimsiz, yapılıp yapılmadığı belli olmayan ya da yapıldığı sadece kağıtla belgelenmiş olan, hatta yapılmadan kağıdın alındığı öğretim elemanlarınca bilinen bir dönemlik uygulama adlı gariplikler gibi değil!

5. Ve bu 250 öğrenci bu yedi sosyal hizmet yükseköğretim kuruluşundan kendilerine en yakın olanında her haftasonu yüzyüze öğretim toplantılarına katılarak çevrimiçi aldıkları bilgilerle haftada 15 saat yaptıkları uygulama arasındaki bağı kurmaya çalışırlar, bu bağlamda yaşadıkları sıkıntıları tartışırlar. (Kuram uygulama uyuşmazlığını gidermek için.) Demek ki, uygulamasız açıköğretim olmadığı gibi uygulamanın süresi de yapsan yapsan 60 gün değil!

Demek ki;

- Açıköğretimle sosyal çalışmacı yetiştirilir mi? Kesin olmaz diyenlere söylüyorum: Olur.
- Açıköğretime değil, karşı olduğu açıköğretim modeline karşı olunmalıdır.
- Çünkü, önemli olan açıköğretimin modelidir. Açıköğretime karşı olanlar önce (a) tarihi, (b) evrensel bugünü öğrenmelidir. Bu kapsamda farklı modelleri öğrenmeli, her farklı modelde yapılan ve yapılması gereken işi kavramalı, sonra karşı çıkacaksa gerekçelerini ortaya koymalıdır. Bu gerekçe de insana dokunmak cümlesiyle sınırlı kalmamalıdır.

Sonuç

          1. Örgün öğretimde sosyal çalışma okuyan gençler, işsiz kalacağım diye korkmayınız.  Biliniz ki, Türkiye’nin bugünkü açıköğretim sosyal çalışma modelinden, sağlıklı bir örgün sosyal çalışma öğretiminde evrensel ve yerel değerleri (kültürü) harmanlayarak ezber değil algılama yoluyla öğrenmiş bir örgün öğretim mezununu işsiz bırakacak ve ilerde meslek uygulamasında başarılı olabilecek hemen hemen hiç rakip çıkamaz.

         2. Bugün Türkiye’de sağlıklı bir örgün yükseköğretim modelinde sosyal çalışma öğrenimine girmiş ve mesleğini severek ve isteyerek, kendini gerçekten geliştirme isteğiyle öğrenimin tamamlamış, bu arada bir yabancı dille Erasmus yaparak Anrupa’ya açılmış bir genç sosyal çalışmacının işsiz kalması zordur. Gerek yurtiçinde gerek yurtdışında mutlaka iş bulur. Yeter ki tek bir bakanlıkta masa bulma saplantısına girmesin. Kendisini yaratıcı bir bakışla proje anlayışına formatlayarak kamuda, yerelde, özelde ve sivil arenada mutlaka kendisine iş bulur.
 

         3. Gençler. Atıl olmayın. Sosyal çalışma mesleğini sevin; insanı seviyorsanız ve sosyal ilişkileriniz iyiyse iyi bir sosyal çalışmacı olacağınıza inanın. Ezberleyerek sınıf geçmeyi unutup iyi bir öğretim alın; yabancı dil öğrenin; girişken olun; işsiz kalmazsınız, gerek Türkiye’de gerek yurtdışında. Buna inanın.
(20 07 2019, Istanbul, İSÜ)*
 

 
 
 

 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.