1975 yılında Sivas’ta doğdu. 1999
yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği bölümünden mezun
oldu.
İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. 2007 yılında bir kamu kuruluşunda
bilişim alanında görev aldı ve halen aynı göreve devam etmektedir. Şiirleri
Ayvakti, Göç, Ihlamur, Kuyu, Mortaka, Müsvedde, Poyraz Edebiyat, Sınır,
Sızıntı, Temrin, Varlık, Yolcu gibi dergilerde yayınlandı. 1.Karedeniz
Ereğli Kömür Festivali-Kömür Konulu Şiir Yarışmasında 1. lik Ödülü (2010)
aldı. Şair 2009 yılından beri Poyraz Edebiyat Sanat Kültür dergisinin
editörlüğünü yürütmektedir.
Aziz ŞEKER: Şiire başlangıcınız?
Yusuf BAL: İlk yazdığım şiirin üzerinden on yıldan fazla zaman geçti. İlk
şiirlerim daha çok şiir kaygısı olmadan boyanın fırça üzerinden kopup kâğıt
üzerine çizdiği ilk nakıştı. Genel resmin hatları ortaya çıkmadan önceki ilk
dokunuşu ne kadar önemli ise, ilk yazılan şiirlerde o kadar önemli idi.
Birçok insan bu şekilde yazmıştır zaten. Birkaç şiir defteri yırtmadan şair
olunmaz derler. Şiir yazarken hep yolda oldum. Özellikle 2009 yılından sonra
şiir üzerinde yoğun çalışmalarım oldu. Şiirin matematik olduğunu fark ettim.
Şiirde yeniyi ve ruhu arıyorum.
Aziz ŞEKER: Sanat insanlığın insanlaşma durağı. Söz konusu, sanatın
dallarından birisi olan şiir olunca insanlığın yüreği apayrı atıyor.
İnsanlık tarihine göz attığınızda şiirin anlamını, kaynaklarını, ortaya
çıkış koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yusuf BAL: İnsan var olduğu sürece sanatın varlığı da kaçınılmaz. Hititli
bir çömlekçinin üçbin yediyüz yıl önce bir vazonun üzerine çizdiği resimler,
yapmış olduğu renklendirmeler sanatın ne kadar eskiye dayandığının
delillerinden bir tanesidir. Bin ikiyüzlü yıllarda Divriği’de yaptırılan
Ulucami’nin cennet kapısındaki insanı büyüleyen o figürlerde sanatın ne
denli zirvelere ulaşabildiğinin altını çizer. Sanat medeniyetin
göstergesidir.
Şiir ise malzemesi kelime olan bir sanattır. Bir taş ustasının taşı sanata
dönüştürmesi gibi, şairde kelimeleri işler ve sanata dönüştürür. Şair şiire
kendi ruhundan üfler. Şiirin yaşanmışlığı o ruhun nedenidir.
Şiirin kaynağı insanın kendisidir. Bireyin veya toplumun değerleri,
sorunları veya sevinci şiire yansır. Buğday tarlasının yanından geçen bir
nehrin suyunda buğday olması olasılık dâhilindedir. Milli mücadele
yıllarında yaşanan acılar o dönemde yaşayan şairlerin şiirlerine konu
olmuştur. Şairin düşünce sistemi, kültürel altyapısı, toplum içindeki rolü,
iletişim koşulları, şiir geleneğinin oluşmasında etkilidir.
|
Aziz ŞEKER: 2010 1. Karadeniz Ereğli Şiir Festivali “Kömür” konulu şiir
yarışmasında birincilik ödülünü aldınız. Ödüllerin şairlerin gelişimine
etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Ödüller şiiri ne ölçüde etkiliyor? Sizin
aldığınız ödülden yola çıkarak bir değerlendirme yapabilir misiniz? |
Yusuf BAL: Şiir yarışmalarını şiir yazılmasını veya yazılmış şiirler
üzerinde çalışılmasını teşvik ettiği için faydalı buluyorum. Yapılan
yarışmalara genelde çok sayıda şiir gönderiliyor. Bu şiirler emeğin ürünü.
Ciddi anlamda şiirle uğraşan bir şair için şiir sanat boyutu vardır. Bu
yüzden yarışmaların asıl ödülü aslında şiirlerin kendisidir. “Kömür”
başlıklı şiirimin birincilik ödülü alması beni mutlu etmiştir. Ayrıca 1.
Karadeniz Ereğli Şiir Festivali “Kömür” konulu şiir yarışması için kömür
konulu şiirlerin yazılması, bir araya gelmesi özellikle maden ocağı
kazaların sıkça gündeme geldiği ülkemizde yerinde bir faaliyet olmuştur.
Aziz ŞEKER: Türkiye’de şiir geleneği hangi değerler üzerine kurulmuştur?
Şiirimizin gelişim çizgisini değerlendirir misiniz?
Yusuf BAL: Türk şiirinde daha eskilere değinmeden sadece Cumhuriyet dönemi
Türk şiirini ele alırsak ilk gözümüze çarpan birinci yeni veya garip
akımıdır. Daha önce yazılan kurallı metinlere bir tepki olarak doğduğu
düşünülebilir. Birinci yenicilerin uzun soluklu bir geleneği beslediğini
söylemek zor. Şair sayısını çoğaltmış ve öylece kalmıştır.
İçerik ve üslup olarak Sezai Karakoç ve Nazım Hikmet’in Türk şiirde
süregelen şiir geleneğinin anlaşılmasında önemli isimler olduğunu vurgulamak
isterim. Yüzlerce önemli şairin kendisini bulduğu ve geliştirerek daha da
ileriye taşıdığı iki büyük çınar.
Gerisi zaman olarak değil ama, sonra ikinci yeni ve modern şiir!
Şiir halen yaşıyor ve gelişiyor. 1980-85 doğumlu o kadar çok başarılı şair
var ki.
Aziz ŞEKER: Şiirinizde dikkat çeken çok farklı çalışmalarınız var. Bu
şiirleriniz nasıl oluşuyor? |
|
Yusuf BAL: Aslında normal şiirlerimin sayısı daha çok olmasına rağmen
dergilerde yayınlanmış şiirlerimin çoğu teknik şiir olarak isimlendirdiğim
iki sütunlu veya üç sütunlu çalışmalarımdan oluşuyor. Şiir yazarken
kelimelerin yatay düzlemde cümlelere katacağı anlamı düşünürken, aynı
zamanda dikey sütunda da başka bir cümleye eşlik etmesini sağlamak için kafa
yormaktayım. Bu, satrançta birkaç hamle sonrasını düşünerek oynamak gibi bir
şey. Bunu da zevkle yapıyorum.Tabi burada önemli olan şekil değil, anlam. Şekli bozduğuz da, sütunları
ayırdığınızda veya birleştirdiğinizde ortada şiir diyebileceğiniz metinler
kalıyorsa ancak o zaman başarılı bir çalışma yapılmıştır. Aksi takdirde
yaptığınız işin değeri yoktur.
Aziz ŞEKER: Şair ve şiir arasındaki diyalektik, çağın sorunlarını da
vicdanen güncel tutuyor. Küreselleşmenin toplumsal sonuçlarına baktığımızda
21. yüzyıl yoğun sosyal sorunlarla geçiyor. Bu yüzyılda şair ve şiir çağın
tanıklığını yeterince yapabiliyor mu?
Yusuf BAL: Eğer yer yüzü üzerinde bombalanan bir şehir varsa, şairler
mutlaka şiirlerinde bu insanlık dışı ilkel duruma şiirlerinde değinecektir.
İlaç ve gıda yüklü gemilere korsanlar tarafından saldırılıyor ve insanlar
katlediliyorsa bu şiirlere yansıyacaktır. Yine çağımızda yaşanan sosyal
sorunların, adaletsiz uygulamaların tanıklığını şairler ister istemez
yapmaktadır.
Aziz ŞEKER: Postmodernizm ve küreselleşme şiire nasıl yansıyor?
Yusuf BAL: O kadar hızlı değişen bir dünyada yaşamaktayız ki, normalde
teorik olarak yaşadığı çağın içersinde olan fertlerin içinde bulundukları
çağın getirdiği değişimi daha az algılaması beklenirken, bu değişimler o
kadar hızlı ki denizin içersindeki balık bile suyun varlığının farkında.
Elbette bu değişimlerin şiire yansıması da kaçınılmaz. İletişim
teknolojilerin bu kadar gelişmesi ve internet siteleri üzerinden alışveriş
yapabilme imkânı ile İstanbul’da yaşayan bir okur ile Anadolu’nun küçük bir
kasabasında yaşayan okur arasındaki uçurum bir nebzede olsa azaldı. Ama
yinede büyük şehirde yaşayan birisi sayfalarını çevirerek ve kâğıda
dokunarak okuyacağı kitabı/dergiyi satın alabilir. Etrafında şiirin gereksiz
olduğunu düşünmeyen birkaç kişi bulabilir.
Postmodernizm ve küreselleşmenin şiire etkisi konusunda şiirin sürükleyici
aktörü ve aynı zamanda okulu olan dergileri incelemek yararlı olacaktır. Şu
anda dergilerde belirli şablonları olan klasik şiir kalmadı gibi. Dergilerde
garip ve ikinci yeni şiirleri kategorisine sokamayacağımız şiirleri
görebiliyoruz. Gençleşen bir nesil var. Modern şiir, yeni teknikler ve
arayışlarla varlığını daha çok hissettiriyor.
Uzun yıllar boyunca çıkan bir
çıkan bir derginin eski sayıları ve bu günkü sayılarını kıyasladığınızda
bile değişimi görmek zor olmayacaktır. Dergiler klasik şiirden modern şiire
doğru bir yönelim içersindeler. Türk Dil Kurumu ne der bilmiyorum ama ister
istemez üslup, dil ve sunuş biçimi değişiyor. Yeni kelime kombinasyonları
zorlanıyor. Daha önce bir araya gelmemiş kelimeler yan yana geliyor.
İletişim teknolojilerin katkısı ile bu değişim paylaşılıyor, üretken veya
kısır olması fark etmeksizin şiir geleneği haline dönüşüyorsa veya bu
“küreselleşme” sorumuzun cevabı olabilir.
Aziz ŞEKER: 21. yüzyılda genelde sanatın özelde şiirin geleceği hakkında
nasıl bir öngörüye sahipsiniz?
Yusuf BAL: Görsel işitsel materyallerin bombardımanı altında doğan ve
yetişen bir neslin sanat ve şiir konusunda geleceğini öngörmek zor olmasına
karşın, bu konuda ancak tahminler yürütülebilir.
Çok ihtiyar olmayan insanlar, hatta gençler bile geçmiş ile şu an arasındaki
farkı önemli ölçüde hissederek, geçmişi anlatma adına o kadar çok “eskiden”
kelimesini kullanıyor ki. Eskiden dedemin radyo için mobilyacıya özel olarak
yaptırdığı ve tavana monte ettirdiği bir kutu içersinde bulunan radyoya
yetişebilmek için kullandığı sandalye şimdilerde LCD monitörlerin karşında
duran ve kapalı devreyi tamamlayan bir nesile eşlik ediyor.
Üstelik gençler özgün şiir yazabiliyor. Gelecekte ise dikkat çekici bireysel
çalışmalar olabilir. Entelektüel birikimi olan bir nesil için şiirde farkı
yakalamak önemlidir.
*Kaynak: SANATKOP
|